Yedi yıl olmuş annemi yitireli… Ama ben o günü bir veda olarak değil, içimde onunla birlikte yeniden doğduğum bir gün gibi yaşıyorum. Zaman geçiyor; ama özlem, her geçen gün daha da derinleşiyor. Anneler Günü denilen bu anlamlı günde, ben hâlâ onun sesiyle uyanıyor, onun öğütleriyle yön buluyorum hayata.
Annem, Yenice Kasabası’nın çetin coğrafyasında, yoksulluğun ve emeğin iç içe geçtiği bir yaşamda büyüdü. On kardeşli bir ailenin evladıydı. Daha çocuk yaşta hayatın yükünü omuzladı. O, yoklukla, mücadeleyle, dirençle büyüyen bir kadın oldu. Genç yaşta babamla evlendi. Beş çocuk dünyaya getirdi. Hayatının hiçbir evresinde kolayına kaçmadı. Her şeyin en zorunu yaşadı, ama hiç yılmadı.
Ben, o beş çocuğun en büyüğüyüm. Onun ilk göz ağrısı, ilk emanetiydim dünyaya. Ama aramızdaki bağ sadece büyüklükle açıklanamaz. Annem bana daima farklı baktı. Sanki içimde başka bir ışık görüyordu. Öyle ki, bana olan sevgisi, bana olan yaklaşımı, diğer kardeşlerime duyduğu sevgiden hiç eksiltmeden, ama bambaşka bir özenle şekillendi.
Hiç kırmadım onu. Sözüne, duruşuna, suskunluğuna bile saygı duydum. O da bana hep, “sen özelsin” der gibi baktı. Bu özel his, zamanla kimliğime dönüştü. Beni yüceltti. Hatta kimi zaman annemin bana hissettirdiği o anlamla, Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin bahsettiği “üstün insan” kavramını düşündüm. Hayatın sorumluluğunu omuzlayan, değer üreten, kalabalıktan sıyrılabilen biri gibi hissettirdi bana kendimi.
Nazım Hikmet ne güzel söylemiş:
“Analardır adam eden adamı”
İşte beni adam eden, düşünceye, vicdana, mücadeleye yönelten en büyük güç annemdi. Onun sayesinde başı dik, kalbi temiz bir adam oldum. Bugün ne hissediyorsam, neye inanıyorsam onun sesiyle yoğruldu içimde.
Şimdi o bu dünyada değil… Ama ben onunla birlikte yaşıyorum. Düşüncelerimde, duygularımda, kararlarımda o var. Zor zamanlarda “Annem olsa şimdi ne derdi?” diye sorarım. Kalbimde onun sesi, içimde onun sevgisiyle büyüyen bir çınar gibiyim.
Bugün Anneler Günü. Herkes annesine çiçek götürüyor. Ben ise içimde yeşerttiğim anılarla, sessizce onun mezarı başında konuşuyorum. Rüzgarla fısıldıyorum sevgimi. Çünkü annem sadece bir kadın değil; beni ben yapan, hayata karşı duruşumu şekillendiren en büyük insandı.
Onu sevgiyle, saygıyla ve tarifsiz bir özlemle anıyorum. Her Anneler Günü’nde olduğu gibi, bugün de içimde onun sıcaklığıyla, onun bana bıraktığı o üstün duyguyla yürüyorum hayatta.