Bugün size, TMMOB Şehir Plancıları Odasından mailime düşen bir paylaşımı aktaracağım. Uzun olduğu için bazı yerlerini çıkarmak zorunda kaldım ama paylaşımın özüne dokunmak istemedim.
“Kamu yararı” ayrıcalıklı bir grubun değil; toplumun tamamının, bugünün ve geleceğin ortak iyiliğini gözeten ilkedir. Kent Planlama bu ilkeyle; barınmadan ulaşıma, afet riskinden yeşil alanlara kadar temel hizmetleri eşit erişilebilir kılmayı, doğal ve kültürel varlıkları korumayı ve toplumsal adaleti mekana taşımayı hedefler. Kırılgan grupları dışlamayan, toplumun ortak geleceğini gözeten bir kent ancak kamu yararı esas alınarak kurulabilir.
“Kent hakkı”, yalnızca kentte yaşamak değil; kentsel mekanların ve hizmetlerin nasıl üretileceğine, kimler için var olacağına dair söz hakkı talebidir. Kent hakkı, rant odaklı kentleşmeye karşı kolektif bir eşitlik ve yaşam mücadelesidir.
Bugün Türkiye`de yalnızca meslek alanımız değil, mesleğimizin temel dayanağı olan kamu yararı ilkesi ve kent hakkı sistematik bir biçimde baskı altına alınmaktadır. Planlama süreçleri bilimsellikten, ortak akıldan, toplumsal katılımdan ve etik ilkelerden uzaklaştırılmakta, kentler piyasanın eğilim ve istekleri doğrultusunda şekillendirilmektedir. Kamu yararını esas alan meslektaşlarımız ise baskıyla, soruşturmayla, tutuklamayla susturulmak istenmektedir.
Biliyoruz ki 2023 Kahramanmaraş depremleri ve diğerleri, yıllardır süren kurumsal ihmallerin ve siyasi tercihlerle büyütülen risklerin sonucudur. Bilimsel uyarılar göz ardı edilmiş, planlama yok sayılmış, imar aflarıyla izinsiz dayanıksız inşaatlar meşrulaştırılmıştır. Bugün İstanbul`da ve Marmara’da olduğu kadar Bodrum ve Muğla’da da derin bir endişe hakim. Milyonlarca insan olası bir felaketin gölgesinde, yapısal risklerin açıkça bilindiği, toplanma alanlarının rant projelerine dönüştüğü bir kentte yaşıyor. Bu korku, önlem almayan, denetimi dışlayan, kamu yararını yok sayan politikaların doğrudan sonucudur.
Planlama sürecinden koparılan, kamu yararını hiçe sayan projeler ise, yalnızca kamu kaynaklarının aktarımı ve israfı değil kentlilerin müşterek yaşam alanlarının sistemli biçimde gasp edilmesidir. Koruma alanları, kıyılar, meydanlar, yeşil alanlar ve ulaşım ağları, halkın ihtiyaçlarına göre değil sermayenin beklentilerine göre biçimlenmekte, kamusal alanlar özelleştirilmekte, kamu-özel iş birliği projeleriyle kamu kaynakları özel aktörlere aktarılmakta, halkın, meslek örgütlerinin ve STK’larının söz hakkı yok sayılmaktadır. Bu sadece kötü yönetim ve planlama ilkelerinden kopuş değil, kent suçlarının kurumsallaşmasıdır.
Bugün orman alanlarında, su havzalarında, tarım topraklarında ve jeolojik olarak kırılgan bölgelerde sürdürülen projeler, doğayı ve insan yaşamını tehdit etmektedir. Mega projeler, madencilik, enerji, nükleer enerji ve büyük ölçekli altyapı projeleri, toprağı, suyu ve havayı geri dönülmez biçimde kirletmekte, zehirli atık birikimlerini ve ekosistem çöküşlerini beraberinde getirmektedir. Bu projeler doğaya ve kuşaklar ötesi yarara karşı işlenmiş sistematik suçlardır. Yaşam hakkını ve geleceğimizi korumak adına bu tahribata karşı çıkmak, mesleki ve etik bir zorunluluktur.
Şehir plancısı, sosyal adaleti mekâna taşıyan, dayanışmayı planlayan bir özne ve aktördür. Planlama, farklı aktörlerin, çıkarların ve değerlerin bir araya geldiği bir toplumsal müzakere süreci olduğu kadar bugün geldiğimiz noktada aynı zamanda bir direniş alanıdır; rantın değil, kamunun yanında durma iradesidir. Planlama, bilimden ve halktan yana olmak; yaşamı savunmak, geleceği örgütlemektir.
Meslektaşlarımız bilimsel raporlar hazırladı, mesleki örgütlülüğün gücüyle kamu yararını savundu, dava açtı, kamuoyunu uyardı. Kentin, doğanın, parkların ve yaşam hakkının yanında durdu. Yazdı, çizdi, söyledi, gösterdi. Bugün ise bazıları özgürlüklerinden yoksun bırakılıyor, mesleki sorumluluklarını yerine getirdikleri için cezalandırılmak isteniyor. Bu baskılar bilimsel akla, etik sorumluluğa ve kamu adına denetim hakkımıza yönelmiş açık bir tehdittir. Bu tehdit, ülke genelinde görüldüğü gibi, Bodrum ve Muğla’da da ne yazık ki yerel güçlerin de destekleriyle yaşanmaktadır.
Şehir plancıları olarak bu sorumluluğun arkasındayız. Kamu yararı için buradayız, birlikteyiz, susmuyoruz. Yazacak, çizecek, uyaracak, gösterecek ve söyleyeceğiz..