Türkiye’nin dört bir yanında ormanlar yok olurken, dereler kurutulurken, köylüler göç ettirilirken bir isim hep sahnede: Beton İmparatorluğu Limak..
Kimi zaman Karadeniz’in bir vadisinde, kimi zaman Ege kıyılarında, kimi zaman da Anadolu’nun kalbinde bir maden sahasında… Adeta yeryüzüne kazma vuran her girişimin ardında Limak Holding’in silueti yükseliyor.
Bugün Bodrum’un Kızılağaç köyündeyiz. Gerenkuyu Mevkii’nde halk plajıydı, şimdi “özel tesis” deniyor. Orman alanıydı, artık “turizm yatırımı” olacak. Ve Limak bu yağma için ÇED raporu bile almaya gerek görmüyor. Devlet eliyle “ÇED gerekli değildir” kararlarıyla yağma meşrulaştırılıyor. 49 yıllık tahsisle kamu malı, bir şirketin tapulu malıymış gibi sunuluyor.
Ama mesele sadece Bodrum değil. Bu hikâyeyi tanıyoruz. Hatırlayın…
1. Limak ve Akbelen Ormanı: Bir Ekokırımın Anatomisi
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı, Limak Holding ve IC Holding’in ortak iştiraki YK Enerji tarafından kömür madeni sahasını genişletmek amacıyla tahrip edildi. 2023 yılında başlayan ağaç kesimleri, bölge halkının ve çevre savunucularının yoğun protestolarına rağmen devam etti.
Şirket, ormanın %93’ünü “endüstriyel odun üretimi” alanı olarak tanımlayarak kesim işlemlerini meşrulaştırmaya çalıştı. Ancak, bu açıklama, ormanın ekolojik değerini ve yerel halk için taşıdığı önemi göz ardı ediyordu.
2. Limak ve Maden Talanı
Limak Holding’in doğa katliamı yalnızca otel projeleriyle sınırlı değil. Bingöl’de ve Amasya’da köylülerin mera alanlarına göz diken, maden arama ruhsatlarıyla ormanları parçalayan, termik santrallerin arkasında yer alan yine aynı şirket. Kaz Dağları’ndan Munzur’a kadar birçok bölgede doğa tahribatına neden olan projelerde Limak’ın imzası var. Ne flora, ne fauna, ne yerel halk umurunda… Sermaye nerede kâr görüyorsa, doğa orada kurban ediliyor.
3. Barajlar, HES’ler ve Göçler
Limak’ın baraj ve hidroelektrik santrali (HES) projeleri yüzünden yerinden edilen binlerce insan oldu. Doğa koruma alanları, dereler, kutsal su kaynakları tahrip edildi. Karadeniz’de köylüler yıllardır “Dereler özgür aksın” diye mücadele verirken karşılarındaki muhatap hep Limak gibi dev enerji şirketleri oldu. Onlar için bir su kaynağı; enerji, rant, beton demek. Ama o su, orada yaşayan insanlar için hayat demek, kültür demek, toprak demek.
4. Yandaşlık ve İktidarla Kol Kola
Limak, Türkiye’deki neoliberal düzenin en kârlı çocuklarından biri. Kamu ihalelerinde rekor sayıda proje alması, özelleştirmelerde sürekli ön sırada yer alması tesadüf değil. İstanbul Havalimanı’ndan Ankara Hızlı Tren Garı’na, termik santrallerden liman ihalelerine kadar hep devletin eliyle büyüdü. Doğayı katleden, emeği sömüren bu şirket modeli, aynı zamanda bir rejim modelinin ekonomik ayağıdır. Bu yüzden halkın karşısında sadece bir şirket değil, onunla ittifak kurmuş siyasal bir düzen durmaktadır.
5. Kamunun Sahipsizliği
Bugün Limak’ın kıyı talanı, orman işgali ya da HES saldırısı yalnızca bir şirket suçu değil, kamunun suç ortaklığıdır. Yerel yönetimler sessiz. Bakanlıklar görmezden geliyor. Mahkemeler çoğu zaman sermayenin yanında yer alıyor. Bu nedenle bu tür şirketlere karşı yürütülen mücadele, sadece bir doğa savunusu değil, aynı zamanda bir demokrasi ve adalet mücadelesidir.
6. Halk Direniyor
Bodrum Kızılağaç’ta halk ayakta. “Sahiller bizim”, “Ağacımızı vermeyiz”, “Su hakkımızdır” diyen köylüler, çevreciler, gençler, çocuklar ve vicdan sahibi yurttaşlar mücadele veriyor. Limak, betonu dökmeye hazırlanırken; bizler dayanışmayı örüyoruz. Onlar rant için projelerini çizerken; bizler yaşam için omuz omuza veriyoruz.
Son Söz:
Limak, doğaya karşı açılmış bir savaşın simgesidir. Ama her savaşın karşısında direniş doğar. Bizler betonun karşısına yaşamı, sermayenin karşısına halkı, yağmanın karşısına adaleti koyuyoruz. Çünkü bu topraklarda hala umut var. Umut, bir zeytin ağacının gölgesinde, özgürce akan bir derede, halkın el ele verdiği bir kıyıda yaşıyor.
Unutmayalım:
Kıyılar halkındır. Ormanlar halkındır. Su halkındır. Ve biz halkız.
Halk kazanacak!