Bazen bir masa kurulur Bodrum’un bir sokağında, bir çay gelir, bir dost sesi… Ve o masada konuşulanlar, yalnızca geçmişin hatırası değil, geleceğin yol haritasıdır. O masalardan birinde Aydın Doğer’le oturduk biz. O masa yalnızca bir sohbetin değil, Bodrum Emek ve Demokrasi Güçleri’nin umutla ördüğü bir dayanışmanın, bir mücadele kararlılığının simgesi oldu.
Aydın Doğer, yıllara meydan okuyan bir direnişin adıdır. İlerlemiş yaşına, yaşamın ona yüklediği türlü zahmetlere rağmen, sosyalizm mücadelesinden bir an olsun vazgeçmeyen bir çınardır. Bodrum’un sokaklarını, kıyılarını, ormanlarını talan etmeye çalışan vahşi sermayeye karşı dik duran bir isimdir. Denizlerin maviye, ormanların yeşile boyandığı bu güzel kentte, doğanın sesini, emekçinin hakkını savunmayı kendine ömür boyu görev bilmiştir.
O gece Aydın’la bir araya gelişimiz, yalnızca bir toplantı değildi. Bodrum’un içinde bulunduğu siyasal atmosferi, ekonomik sömürü düzenini, sosyal dokusunu tartıştık. Aydın’ın, yıllarını sosyalizme adamış bir insan olarak konuşmalarındaki derinlik, yalnız bilgiyle değil, bir ömürlük tecrübeyle yoğrulmuştu. Onun sosyalizme olan tutkusu, bir bilginin ötesinde bir bağımlılıktı adeta; bir yaşam biçimi, bir vicdan meselesiydi.
Bodrum Emek ve Demokrasi Güçleri’nin toplantısında masaya yatırdığımız başlıklardan biri de sekreterya oluşumu oldu. İşte orada, yıllar öncesinden, ortaokul ve lise çağlarımdan beri edindiğim bilgiler canlandı zihnimde. Sınıf bilinci, artı değer, üretim araçları, diyalektik materyalizm, tarihsel materyalizm… O günkü mücadele azmiyle bir bir anlattım bunları.
Toplantının bir diğer önemli kısmı, sekreteryanın ne olduğuna dair bir tartışmaydı. O anda, birilerinin zihninde TKP’nin (Türkiye Komünist Partisi) efsane ismi İsmail Bilen’in sekreteryalığını çağrıştıran bir kavram belirince, meseleyi açıklığa kavuşturmak bana düştü. Anlattım ki, bu sekreterya, ne İsmail Bilen’in ne Lenin’in genel sekreterliği gibi bir yapıydı. Burada sekreterya, toplantı gündemlerini belirleyen, takvimlendiren, kararları tutanak altına alan, karar defterine işleyen bir sorumluluğun adıdır. Yani, evrak düzeninden sorumlu, toplantı işleyişinin düzenli ilerlemesini sağlayan bir mekanizmadır.
Aydın’la konuşmalarımız, yalnız bugünün meseleleriyle sınırlı kalmadı. Türkiye’de sosyalist hareketin tarihsel kesitlerini, Lenin’in ardından TKP’de genel sekreterlik sürecini, İsmail Bilen’in mücadelesini konuştuk. O masada Aydın’ın bir kez daha ne denli derin bir birikime, ne denli sarsılmaz bir ideolojik duruşa sahip olduğunu gördüm.
Sohbet derinleşti, konu dönüp dolaşıp Bodrum’a geldi. Tarsus’tan Bodrum’a gelişim, burada partili mücadele içinde geçen yıllarım, Bodrumspor’da futbol oynadığım günler… Bodrum’a hem sporcu kimliğimle hem siyasi kimliğimle kattıklarım üzerine konuştuk. Her kelimenin altında bir anı, her cümlenin ucunda bir mücadele hikâyesi vardı.
Ve en çok da Aydın’ın o sarsılmaz sosyalizm bağlılığı kaldı aklımda. Onun yaşamı, bir teori değil bir eylemdir; bir kitap değil bir sokaktır; bir slogan değil bir dayanışmadır. Bodrum’un ranta, talana teslim edilmesine karşı hâlâ yılmadan yürüyen bir isimdir Aydın Doğer.
Bugün, Bodrum’un her kıyısında, her ağacında, her emekçinin alnındaki terde, onun ve onun gibilerin mücadelesinin izleri vardır. Ve bizler, o masalardan kalkarken bir kez daha biliriz ki: Bu kentte umut, dayanışma ve sosyalizm yan yana yürümeye devam edecektir.