Pazar, Temmuz 6, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

Barış ve Demokrasiye Giden Yol: Samimiyetle Açılır, Sorgulamayla Gelişir

Geçtiğimiz günlerde Bodrum/ Bitez’de düzenlenen “Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları” kapsamında DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın katıldığı Van kahvaltısı, bir nezaket ziyaretinden çok daha fazlasıydı.

Toplantıya siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları ve iş dünyasından temsilciler katıldı. Bu yönüyle buluşma, Bodrum’daki toplumsal muhalefetin renkli ve sorgulayıcı yüzünü ortaya koyan önemli bir demokratik platforma dönüştü.

Toplantının en dikkat çekici yönü, katılımcıların sessiz kalmamasıydı. Sadece dinlemediler; doğrudan, açık ve net bir şekilde sordular. Barış ve demokrasi söylemini kullanan bir iktidarın, uygulamada nasıl otoriterleştiğini yüzlerine söylediler. Yargının sopa gibi kullanılması, gazetecilerin susturulması, seçilmişlerin görevden alınması gibi somut uygulamalar, sert ama yerinde sorularla gündeme taşındı.

Soru Netti: Böyle Bir İktidarla Barış Nasıl Mümkün?

Katılımcıların ortak talebi, sadece DEM Parti’ye değil, bu ülkede demokrasi ve barış vurgusu yapan tüm siyasi yapılara yöneltilmişti:

“İfade özgürlüğünün olmadığı, muhalefetin sindirildiği, yargının tarafsızlığını yitirdiği bir düzende barış nasıl sağlanacak? Bu koşullarda demokrasi nasıl inşa edilecek?”

Bu, basit bir soru değil. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili yaşamsal bir sorgulama. Barış sadece müzakere masalarında değil, gündelik yaşamda, kurumların işleyişinde, hukukun tarafsızlığında ve halkın iradesine saygı gösterilerek mümkün olabilir.

Tuncer Bakırhan, bu sorulara samimi ve gerçekçi cevaplar verdi. Özellikle şu cümlesi toplantının ruhunu özetliyordu:

“Demokrat olmadan anayasa yapılmaz.”

Bu söz, sadece iktidara değil, tüm topluma yöneltilmiş bir çağrıdır. Demokrasi, seçim günleriyle sınırlanamaz; her gün, her alanda, her kurumda yaşatılmalıdır.

Seçilmişlere Müdahale: Halkın Onuruna Müdahaledir

Bakırhan’ın altını çizdiği bir diğer kritik nokta, belediyelere yönelik sistematik yargı baskısıydı. Son dönemde artan soruşturmalar, gözaltılar ve görevden almalar, yalnızca bir partiyi değil, doğrudan halkın iradesini hedef alıyor.

Adana’dan Antalya’ya, İzmir’den Hakkari’ye uzanan bu müdahale zinciri, tek bir gerçeğe işaret ediyor: İktidar, barışı da demokrasiyi de sadece kendi iktidarını pekiştirmek için bir araç olarak kullanıyor.

Ama bu ülkenin insanı artık kandırılmıyor. Bitez’teki toplantıda görüldü ki; halk olan bitenin fazlasıyla farkında. Kimsenin aklıyla alay edilmesine izin vermeye niyetli değil.

CHP’ye Açık ve Yapıcı Bir Yüzleşme Çağrısı: “Taşları Kim Döşedi?”

Toplantıda hatırlatılan ve hafızalarda yer eden cümlelerden biri, Bakırhan’ın şu sözleriydi:

“Cehennemin taşlarını CHP döşedi.”

Bu cümle bazı çevreleri rahatsız edebilir. Ama rahatsızlıkla yüzleşme arasında bir tercih yapılması gerekiyorsa, tercihimizi yüzleşmeden yana kullanmalıyız.

Deniz Baykal döneminde Erdoğan’ın önünü açan girişimler, 2016’da HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına destek verilmesi, kayyumlar karşısındaki çelişkili tutumlar… Tüm bunlar, demokrasinin sadece iktidarla değil, muhalefetin yanlışlarıyla da aşındırıldığını gösteriyor.

Bu bir suçlama değil, bir tarihsel muhasebe çağrısıdır. Geçmişin hatalarını kabullenmeden ortak bir gelecek kuramayız.

Kadınsız Barış Olmaz

Bakırhan’ın Rojava’yı bir “kadın devrimi” olarak tanımlaması ise, Türkiye’deki siyaset ve barış süreci için güçlü bir iç eleştiridir. Kadınlar olmadan ne barış mümkündür ne de demokrasi tam olur.

Bu çağrı, kadınların sadece simgesel düzeyde değil; karar mekanizmalarında, müzakere masalarında, anayasa süreçlerinde aktif ve belirleyici olmaları gerektiğine dair bir uyarıdır.

Sonuç Yerine: Bu Topraklar Barışı da, Hesap Sormayı da Hak Ediyor

Bitez’teki toplantı bir kez daha gösterdi ki: Bu ülkenin insanları sadece barış istemiyor, aynı zamanda barışın içini dolduracak soruları da soruyor. Sadece söz dinlemiyor; eleştiriyor, hesap soruyor, yüzleşiyor. İktidarın samimiyetsizliğini de, muhalefetin eksikliklerini de unutmuyor.

Ve en önemlisi: Bu sofralarda hâlâ barışa inanan, demokrasiden vazgeçmeyen, halkın iradesine sahip çıkan insanlar var.

Onlar konuşuyor, sorguluyor, direniyor…

Ve bu ses, susturulamayacak kadar derin, bastırılamayacak kadar güçlü…

Önceki İçerik

Popüler Haberler