Zamanın ruhu bazen sessizlikte gizlidir. Ankara’da, Meclis’in yanı başındaki bir parkta, sessizce serilen yataklar, yere döşenen döşekler ve direnişin en yalın haliyle yatan bedenler… Muğla’nın İkizköy’ünden yola çıkan bu insanlar sadece bir ağacı, bir toprağı, bir zeytinliği değil, hepimizin geleceğini savunuyorlar.
Adına “maden yasası” denilen ve aslında doğayı sermayeye peşkeş çekmeyi hedefleyen yasa tasarısına karşı “biz buradayız, görün bizi” diyen bu insanlar; sessiz, yalın ve sarsıcı bir çığlık yükseltiyor. Bu bir protesto değil sadece. Bu bir yaşam savunmasıdır. Bu bir medeniyet çağrısıdır.
İkizköy Muhtarı Nejla Işık’ın şu sözleri çınlıyor kulaklarımızda:
“Günlerdir bu parkta yatıp kalkıyoruz. Her şeyimizi bırakıp geldik.”
Bu sözlerin ardında yalnızca köylerinden değil, evlerinden, bahçelerinden, çocukluk anılarından, ekmek teknelerinden vazgeçmek zorunda kalan insanların sızısı var. Ve aynı zamanda yürekten gelen bir kararlılık.
Zeytinliğin Gölgesinde Bir Ülke Meselesi..
Zeytinlikler bu toprakların sadece bir ürünü değil; kültürü, geçmişi, geleceği ve köküdür. Zeytin ağacını kesen, bu topraklarda yaşayan insanın kökünü keser. O kök, Anadolu’dur. O kök, biziz. Bugün maden için zeytinlikleri gözden çıkaran anlayış, yarın suyumuzu, havamızı, yaşam hakkımızı da yok sayacaktır.
Bu yasa, yalnızca İkizköy’ün sorunu değildir. Bu, Kazdağları’nda, Munzur’da, Akbelen’de, Cudi’de, Salda’da yankılanan bir ekolojik feryadın devamıdır. Üstelik bu feryat yalnızca doğayı değil, yaşamı da savunur. Çünkü doğa talanı ile demokrasi talanı el ele yürür.
Parkta Yatmak, Toprakta Yaşamak İçin..
İktidarın baskı aygıtlarına rağmen, Meclis’in hemen yanı başında direnen bu insanlar; “toprağımızı vermeyiz, suyumuzu kaptırmayız, geleceğimizi yok ettirmeyiz” diyor. Uyudukları döşekler, bizim üzerimize serilmiş birer vicdan örtüsü gibidir. Uyanmamızı bekliyor.
Devletin görevi halkın sesini bastırmak değil, duymaktır. Ama biz artık biliyoruz ki bu iktidar, halkın değil, rantın sesine kulak veriyor. O yüzden bu ülkenin onurlu yurttaşları, parklarda yatıyor. O yüzden parklar direniş alanına, döşekler vicdan barikatına dönüşüyor.
Vicdan Nöbeti Ülkenin Kalbine Taşındı
İkizköylüler artık sadece Muğla’nın köylüleri değil. Onlar, Türkiye’nin vicdanı oldular. “Her şeyimizi bırakıp geldik” diyen insanlar, bize her şeyi hatırlatıyor: Adaleti, toprağın kutsallığını, doğanın bizim mülkümüz değil, bize emanet olduğunu.
Bu direnişi sadece izlemek yetmez. Bu sese ses, bu döşeğe omuz olmak gerekir. Herkesin evinde, kalbinde bir yer ayırması gereken bir çağrıdır bu. Yarın geç olmadan, bugün yanlarında olmak gerekir.
Çünkü mesele sadece zeytin değil. Mesele bu ülkenin neye benzeyeceğine dair yürütülen büyük bir kavgadır.
Ve o kavgada bir döşeğin üstünde yatan bir avuç köylü, bir ülkenin en dik duran halkıdır.