Oasis AVM’deki Patika mağazamızda yazın telaşı sürüyordu. Bodrum’un sıcağı kapıdan içeri doluyor, raflardaki cüzdanların ışıltısı müşterileri kendine çekiyordu.
Derken, Ortadoğulu bir çift girdi mağazaya. Kadın tesettürlüydü, eşi sessizce yanında dolaşıyordu. Rafları gezdiler, kadının eli cüzdanlara uzandı. O sırada satış sorumlumuz – genç bir kadın, başı açık, kısa kollu askılı kıyafetiyle – gülümseyerek yanlarına yaklaştı. Samimi, içten ve işine bağlıydı. Cüzdanın derisini, işçiliğini, şıklığını anlatmaya başladı.
Ama birden sahne değişti. Kadın, tek kelime etmeden eşinin koluna yapıştı. Sertçe çekti ve hızla mağazadan çıkardı. Ne bir teşekkür, ne bir söz… Yüzündeki huzursuzluk, aslında rahatsızlığının kaynağını ele veriyordu: karşısındaki başka bir kadının başı açık, kısa kollu, askılı giysiler içinde olması.
Bodrum’da böyle bir sahne görmek şaşırtıcıydı. Çünkü Bodrum, özgürlüğün kentidir. Kadınların istedikleri gibi dolaşabildiği, insanların giyimine kuşamına aldırılmadan var olabildiği bir yerdir. Burada deniz, güneş ve rüzgâr sadece tatili değil; hoşgörüyü, özgürlüğü ve çeşitliliği de getirir.
Ama işte, turistik bir gezi için gelen bu çift, kendi dar kalıplarını Bodrum’un geniş ufkuna taşıdı. Oysa turizmin ruhu, gittiğin yerin iklimine, kültürüne, yaşam tarzına saygı göstermek değil midir?
Bir cüzdan rafında başlayan bu hikâye, aslında çok daha fazlasını anlatıyor. Çünkü Bodrum’un rüzgârı özgür eser; dar kafaların gölgesi ise bu kentte tutunamaz, er geç dağılır.