Geçen hafta Bodrum kıyılarını dolaysız ilgilendiren ve 2023 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ikinci kez onaylanan “Aydın-Muğla İlleri Bütünleşik Kıyı Alanları Planı” konusundan söz etmiştik. Dünya’nın En Güzel Koyları Birliği‘ne üye olan Bodrum kıyılarındaki sahil işgallerinden önce, bu plana bakmamız gerekecek.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının kıyılarla ilgili 43. Maddesi, Bodrum’da ezberlendi sanırım. Anayasa hükmünden başka Kıyı Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği de, kıyıların nasıl kullanılacağını ayrıntılarıyla tarif ediyor. Bunca yasaya rağmen yaşadığımız “kıyı işgalleri” sorununu görünce, yine “dış güçler” mi devrede diye sorası geliyor insanın. Oysa biz önce yasaları yapar, sonra da onları nasıl arkadan dolanacağımıza kafa yorarız. O yüzden bizde yasalar, canımızın istediğine ve canımız istediğinde işler.
Yazı konusu yaptığımız bu planla merkezi iktidar, kıyılara yönelik sermaye girişimlerini rahatça yönlendirebilmek için bir alan açmış gibi duruyor. Çünkü bazen halkın ya da yerel yönetimlerin direnmesinden dolayı, kıyılara istediği gibi müdahil olamıyor. Böylece tam “zihni sinir projesi” gibi bir icatla “Bütünleşik Kıyı Planı” diye bir şey çıkıveriyor karşımıza.
Esasında kıyılara yönelik herhangi bir imar planı kararı içermemesine rağmen, yerel yönetimlerce yapılabilecek imar planlarını yönlendiren “stratejik plan” olarak tanıtılıyor. “Aydın-Muğla 1/50000 Ölçekli Bütünleşik Kıyı Planı”, 2020 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanıyor ama sivil toplum örgütlerinden gelen tepkilerden ve açılan davalardan dolayı bir süre askıya alınıyor.
2023 yılının Mart ayında tekrar kamuoyu gündemine çıkıyor ve tekrar onaylanan planlar, belediyeler ve Valiliklere gönderilerek ilan ediliyor. Bu planın amaçları arasında “ilgili tüm paydaşlarla” ifadesi yer alsa da “yetkili idare” olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın iki Genel Müdürlüğü ile Kültür ve Turizm Bakanlığı var ama yerel yönetimler yok. Yani bu ne demek? “Bodrum kıyılarında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı istediklerini yapabilirler, belediyeler ise konu mankenidir” demek. Nitekim uygulamalarda bunu görüyoruz.
Kıyıların “ekolojik taşıma kapasitesi” doğrultusunda imar planlarının şekillendirileceğinden bahsediliyorsa da, bu kapasitenin nasıl hesaplanacağına yönelik en ufacık bir ip ucu yok. “Ekolojik Taşıma Kapasitesi” denen olguyu hesaplamak, öyle çocuk oyuncağı değil. Planlama alanında yaşayan bir kelebek türünün, bir bitki türünün, hatta toprak yapısının, hangi uzun dönemde ve nasıl bir kullanım yoğunluğunda zarar görmeyeceğini hesaplamanız gerekir ve bu araştırma dahi yıllar alır. Renk katsın diye yazılmış işte.
Turizm amaçlı işletmeye açılan koylardaki atık bertarafı işletmeciye bırakılmış ama bu işletmecinin kim olacağı belli değil. Sanki “koyu kime satarsak, işletmeci odur” anlayışının alt yapısı oluşturulmuş gibi. Bunun gibi Kanun ve Yönetmeliklerin bazı hükümleriyle çelişen, yöre gerçekleriyle örtüşmeyen, “ben karar veririm” diyen, beğenmediği imar planını iptal ettirmek için bir gerekçe oluşturan nitelikte hazırlanmış bir plan.
Örneğin deniz araçlarının liman/barınak ve tonoz sistemlerinin dışında bırakılmaması emrediliyor. Yani teknenizi demirde (alargada) bırakıp karaya çıkamazsınız, geceleyemezsiniz. İyi de Bodrum’un “Mavi Yolculuk Koylarında” bu bağlama sistemleri yok ki. Tüm deniz araçları alargada kalır ve belli bir zaman sonra koydan ayrılır. Ama siz “zaten ben Mavi Yolculuk koylarına da beş yıldızlı oteller yaptıracağım, o yüzden oralarda rastgele tekne bırakmayın” diyorsanız, o zaman “hop bir dakika, buralar bizim coğrafyamız” deme hakkımız doğmaz mı?
Bir de Aydın ve Muğla kıyılarında yat limanı sayısı öngörülmüş. Mevcuda ilave olarak 2030 yılına kadar “ yat kapasitesinin 810 adet daha artırılmasından” söz ediliyor. İyi de bu kıyılarda bu kadar kapasitesi arttırılırsa, ne olur hiç düşündünüz mü? Sanki bu planın temel amacı “yat limanı” yapmaya zemin hazırlamak gibi.
Tüm bunlar olurken, bu plana karşı görüş beyan eden kim var dersiniz? Sadece Deniz Ticaret Odası Bodrum Şubesi ile Bodrum Denizciler Derneği. Deniz Ticaret Odası; denizde bağlama, kıyı yapılarının doğal afetler karşısındaki güvenliği, yat limanı sayısı ve bu alanların alt yapı ihtiyacına yönelik plan hükümlerine ilişkin kaygılarını dile getirirken, Bodrum Denizciler Derneği ise; sürdürülebilirlik ve koruma odaklı bir yaklaşımla ele alınmadığı sürece Bütünleşik Kıyı Alanları Planlamasının pek çok bölge için “iyilik değil kötülük” nedeni olacağını düşünüyor. Ayrıca Denizciler Derneği Başkanı; kentlerdeki insanların denizle olan ilişkisini kesintiye uğratmadan, yerelle bağını kuran, yerel esnafı hırçın bir yatırım anlayışıyla ekonomik olarak ezmeyen ve bugünden 50-100 yıl sonrasını korumayı amaçlayan bir çalışmanın, denizciliği yaşatacağını dile getiriyor.
Ya Bodrum Belediyesi? Tam bir haftadır belediye yetkililerine soruyorum ama ne bilen var, ne duyan. Bodrum Belediyesinin bu plana karşı bir görüşü varsa, bu köşe hep açık. Paylaşılsın ve yazalım. Ama bunları yazdık diye de küsülmesin çünkü bu coğrafyanın paydaşı ve sahibiyiz. “Yok o plan önceki dönemde yapılmıştı” falan gibi bahaneler üretilmemeli çünkü idarede süreklilik esastır. Ya da “Bodrum’un kıyılarına yönelik bu tür girişimler, bizi ilgilendirmiyor” anlamına gelecek suskunluk da tercih edilebilir tabi.
Allahtan Bodrum’un sorunlarıyla uğraşan birkaç sivil toplum girişimi var da, duymayanlara ya da duymak istemeyenlere ses çıkarılabiliyor. Kıyılarımıza yönelik duyarlılığımız bu seviyedeyken, hangi yüzle ve hangi örnekle “Dünyanın En Güzel Koyları Birliği” platformunda dünya sahnesine çıkacağız ve sonra da marka‘dan bahsedeceğiz, sorusu sorulmalı değil mi?