Muğla Menteşe’de düzenlenen “Toprağımızı Vermiyoruz” mitingi, yalnızca zeytinliklerin, ormanların ve tarım topraklarının savunulduğu bir çevre buluşması değildi.
Bu miting, Türkiye’de otokrasiye karşı yürütülen mücadelenin ne kadar geniş bir cepheye dayandığının da güçlü bir kanıtıydı. Çünkü otokrasi sadece insan haklarına, düşünce ve ifade özgürlüğüne, demokrasiye saldırmıyor; aynı zamanda doğaya, denize, ormana, suya, zeytine ve toprağa da saldırıyor.
İşte bu yüzden Muğla’da yükselen ses, salt bir ekoloji çığlığı değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinin en berrak haliydi.
Meydanda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’na, TİP’ten Sera Kadıgil’e, EMEP’ten Seyit Aslan’a, SOL Parti’den İlknur Başer’e kadar farklı siyasal aktörler yan yana geldi; KESK, TMMOB, TTB ve çevre örgütleriyle birlikte ortak bir irade beyan edildi.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın, “Kısa vadeli hesaplarla bin yıllık zeytinliklerinizi satmayın” çıkışı, yalnızca büyük şirketlere değil, yerli işbirlikçilere de verilen net bir cevaptı. Biz de Bodrum’dan eski ilçe başkanlarımızla birlikte mitinge katıldık; yol boyunca siyaseti konuştuk, dönüşte değerlendirmelerimizi yaptık ve şunu bir kez daha gördük: Türkiye ittifakı birleşerek, birleşe birleşe kazanacak.
Muğla mitingi, zeytin ağaçlarının kökleri gibi derinlere inen bu ortak mücadelenin somut bir göstergesi oldu; doğayı savunmanın aslında insanı, özgürlüğü ve demokrasiyi savunmak olduğunu tüm Türkiye’ye hatırlattı.
Muğla’dan yükselen ses, yarının özgür Türkiye’sinin habercisidir.