Geçmiş bayramlarda Bodrum’u anlatırken “adım atacak yer kalmadı” cümlesi turizmciler arasında sevinç, yerel halk arasında serzeniş konusu olurdu. Bu bayram ise alıştığımız o kalabalık, o telaş, o ekonomik hareketlilik yoktu. Vardıysa da eksik, silik ve tatsızdı. Çünkü ne eski bereket vardı, ne eski heyecan, ne de kaliteli hizmetin adı anılır olmuştu.
Tükenen sadece Bodrum’un koyları, doğası ya da hafızası değil; turizmden geçinen binlerce insanın umudu da günbegün eriyor. Bu bayram, Bodrum’un çehresiyle birlikte sosyolojisi de değişmişti. Ülke ekonomisinin nefes borularından biri olan bacasız sanayi –turizm– artık tıkanma sinyalleri veriyor. Özellikle bu bayram, bunun en güçlü işaretiydi.
Ancak işaretlerin en büyüğü, en somutu, en kaçınılmazı başka bir yerden geliyor: Trafik.
Yalnızca tatil günlerinin değil, artık Bodrum’un günlük yaşamının temel sorunu haline gelen trafik, önümüzdeki sezon daha da içinden çıkılmaz bir hal alacağa benziyor. Plansız imarlaşma, ulaşım altyapısının yetersizliği ve kontrolsüz nüfus artışı Bodrum’u yavaş yavaş bir kıyı kentinden beton bir kaosa dönüştürüyor.
Hizmet sektöründeki düşüş, vasıfsızlaşma, personel sıkıntısı, kalitesiz ve fahiş fiyatlı hizmetlerin çoğalması da cabası. Sadece turist değil, Bodrumlu da mutsuz.
Bu durum Bodrum özelinde değil; ülke ekonomisinin de çalkantılı halini yansıtıyor. Asgari ücretli geçinemiyor, emekli tatile çıkamıyor, esnaf cirosundan şikayetçi, yatırımcı ürkek. Bayramlar artık sadece tatil değil; bir tür ekonomik MR filmi gibi, toplumsal damarlarımızı gösteriyor.
Şunu açıkça söylemeliyiz: Eğer bu kent, bu ülke turizme bel bağlıyorsa; o zaman önce trafik sorunu çözülmeli, ulaşım yeniden planlanmalı, kent kimliği korunmalı, hizmet kalitesi denetlenmeli, doğa talanı son bulmalı. Aksi halde bayramlar kalabalık değil, yalnızlık ve çöküşün aynası olmaya devam edecek.
Bu bayram Bodrum, sessizliğiyle haykırdı.
Duyan var mı?