Güneşin Sofrası’nın dernekleşme sürecini konuştuğumuz verimli toplantının hemen ardından, Bodrum’un serin akşamlarından birinde, Balıkçılar Çarşısı’ndaki Kalamata Restaurant’ta değerli gazeteci-yazar Ayhan Ongun’la bir araya geldik. O akşam soframıza sadece zeytinyağlılar, mezeler değil; tarih, siyaset ve toplumsal belleğin katmanları da eşlik etti.
Söz, Bodrum’un sosyal ve ekonomik yapısından açıldı. Turizmin ve ranta dayalı büyümenin gölgesinde kalan bu kentin aslında köklü bir halk belleği taşıdığına dikkat çektik. Bu belleğin yerel yönetimlerde ne ölçüde temsil edildiğini, belediyelerin çoğu zaman günü kurtaran reflekslerle, halkçı bir vizyon ortaya koymadan yönetildiğini birlikte değerlendirdik. Ahmet Aras gibi isimlerin taşıdığı potansiyelin, ancak kurumsallaşmış bir sosyal belediyecilik anlayışıyla anlam kazanabileceği görüşünde buluştuk.
Sofradaki sohbet, hızla ülke geneline yayıldı. AKP iktidarının derinleşen otoriter yönetim biçimi, kurumsal çözülme, yargı bağımsızlığının tasfiyesi ve toplumsal alanların daralması üzerine uzun uzun düşündük. Ayhan Ongun’un deyimiyle, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in geliştirdiği diyalogcu ama dirençli çizgi umut vericiydi. DEM Parti ile yürütülen görüşmelerin, AKP’nin manipülatif açılım dönemlerinden farkı da dikkatle ele alındı.
PKK’nın silah bırakması meselesine geldiğimizde ise, barışı yalnızca silahların susması olarak tanımlayan resmi söylemin ötesine geçilmesi gerektiğini konuştuk. Gerçek barışın, temsil, eşit yurttaşlık ve hak temelli bir toplumsal düzenle mümkün olabileceğini birlikte teyit ettik. Bu ülkenin her bir bireyinin, kendini eşit yurttaş olarak hissedeceği bir gelecek için demokratik zeminin inşası kaçınılmazdır.
27 Mayıs vesilesiyle, 1961 Anayasası’nı ve o dönemin özgürlükçü ruhunu da andık. Bugün hâlâ anayasacılık tartışmalarında örnek gösterilen bu belge, 27 Mayıs darbesinin gölgesinden sıyrılıp, ilerici yönleriyle halkçı kesimlerce sahiplenilmişti. Toprak reformu gibi halktan yana adımların tartışılmaya başlandığı bu dönem, Türkiye’nin kaçırdığı fırsatlardan biri olarak masaya geldi.
Kalamata’daki masa, yalnızca kadehlerin tokuşturulduğu bir masa değildi. Bu sofra, Cumhuriyet’in 101. yılında halkların, emekçilerin, Bodrum’un ve Anadolu’nun özlemlerinin yankılandığı, ortak aklın ve toplumsal vicdanın dile geldiği bir zemin oldu.
Ayhan Ongun’a, bu içten ve ufuk açıcı sohbet için bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu ülkede hâlâ düşünen, tartışan, söz söyleyen insanlar var. Ve evet, hâlâ konuşulacak çok şey var.