Salı, Haziran 3, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

Bodrum’a Taraf Olunca Söylenecekler…

Dün Kumbahçe’de bir arkadaşımla rastgele karşılaştığımda ayak üstü lafladık. Bana hemen Zalimcan’ı sordu ve bu aralar sanki aramızın limoni olduğunu hissettiğinden bahsetti. “Evet” dedim, aramızda soğuk rüzgarlar esiyor. Çünkü onun bana söylediklerinin çok azını sizlerle paylaştığım için bana mesafeli duruyor. Ben ise aktardıklarının hepsini yazmam halinde söz verdiğim çizgimin dışına çıkacağımı ve bu aralar tüm kirlerini akıtan siyaset musluğundan su içmeyeceğimi ifade ettim.

Adeta irin akan siyaset musluğuna ağzımı dayamayı hiç istemediğim gibi, evdeki su musluğundan ise istesem de su içemiyorum. Yani bir çeşit kurumuşluktan söz ediyorum. Kurumuşluk da, kokuşmuşluğu getirip dayıyor önümüze tabi. Bugün, hem bu kadarını sindiremediğim, hem de Zalimcan’la biraz olsun aramızı düzeltmek için söylediklerini acık paylaşmak istiyorum. Çünkü söz konusu vatan ve de Bodrum ise, gerisi teferruat haliyle..

Ülkemdeki adaletin tartışılır hale gelmesi, konuşanın kafasına vurulması, velhasıl vatandaşın demokratik itiraz haklarının suç kapsamında değerlendirilmesi karşısında, siyasetçi olarak değil ama (bu köşede) vatandaş kimliği ile de olsa konuşmak, kaçınılmaz hale geldi artık.

Ülkem sanki farklı gruplara bölünmüş, kimse birbiriyle öfkelenmeden tartışamıyor, aynı fikri paylaşmayanlar “öteki” oluyor, hatta kendi mahallesinde yorum yapıp eleştirenler baş suçlu. Doğrular adına “taraf” olmayı seçtiyseniz, illa “taraftar” olmaya zorlanıyorsunuz. Yani taraf olduğunuz yerde yanlışları işaret edememek, aklı ve vicdanı olan her insanın çekeceği büyük bir acı haline dönüşüyor ve çok tehlikeli bir sonucu oluyor. “Başkasının doğrusunu savunup, onun yanlışlarına inanırsanız, çektiğiniz acının farkına varmazsınız”. Sonra da zaten ruhen ölmüş, bedenen başkası olmuşsunuz demektir. Bu tahlili sadece ben yapmıyorum, sosyologlar ve psikologlar da yapıyor.

Bu “taraf” ve “taraftar” meselesi, son yıllarda özellikle oluşturuldu ve körüklendi sanki. Bir siyasi görüşe taraf olduğunuzda, temsil ettiğinizi düşündüğünüz partiye “biat etmeniz” bekleniyor. Ya da bir belediye meclis üyesi seçildiyseniz, belediye başkanının ya da meclis grubundaki baskın siyasi iradenin esiri haline gelmek zorunda bırakılıyorsunuz. Asla aksini söyleyemezsiniz, yanlışa işaret edemezsiniz. Buna “demokrasi ve özgürlük” mü diyeceğiz şimdi?

Zalimcan Türkiye’deki kutuplaşmayı sayısız örneklerle anlatırken, Bodrum’dan da ilginç örnekler verdi, ağzım açık kaldı. En sonunda ulaştığı kanaatini kıvırıp bükmeden söyleyeyim de sizi de yormayayım Türkiye’ye ilişkin kanaatleri bende saklı kalmak kaydıyla Bodrum sahillerinden bakarak Zalimcan diyor ki; “evet.. 31 Mart yerel seçimleri, Muğla ve Bodrum’da sağlıklı/nitelikli/liyakatli/kent halkı yararını önceleyen bir yapıda olamamıştır”. Daha fazla ayrıntıya girip çirkin bir zemine çekmeyeceğim yaşadığımız vaziyeti. Çünkü herkes biliyor ve görüyor.

Bunları aktarırken de gelecek eleştirileri çok iyi tahmin ediyorum. “Sen aday adayı oldun ama aday olamadın, şimdi böyle konuşuyorsun”, “hadi canım sende, koskoca Bodrum ve Muğla’nın yaptığı demokratik bir seçime itiraz mı ediyorsun”. Bu olası saldırılara kulak tıkayacağım çünkü yaşanacaklar bir gün yazıldığında, “bunları birileri söylemişti” deneceğini çok iyi biliyorum. Yanılırsam da, tarih sahnesinden silinmeye hazırım.

Bu eleştiriler, en kibar olanları tabi. Ama Zalimcan dedi ki; “sadece senin değil, herkesin gördüğünü söylememek, Bodrum’un tarafıyken baskın bir iradenin taraftarı olmak, bir bilim insanına yakışmaz. En sert eleştirilere bile gülümse. SAKIN Bodrum yararına olmayan bir gelişmeyi ihmal etme. Sen akıl/bilim ve liyakat çizgisinde yürümek için bu yola çıktıysan doğruları söylemekten SAKINMAMALISIN”..

Bana bu cesareti veren Zalimcan’a teşekkür ederim. Umarım barışırız.

Popüler Haberler