Geçen gece, tam yatmak üzereyken Zalimcan’ın Muğla ve Bodrum’da yaşanan olayları anlatmasını sabırla dinledim. Nihayetinde nezaket gösterip dinlenmeme izin verdiğinde beni uykumdan ettiğinin farkında değildi ama kırmadım artık.
Anlattıklarını gecenin karanlığının süzgecinden geçirdiğimde elimde kalan tek şey kaygıydı. Çünkü, bir türlü olumlu gelişmelere şahit olamadığımız Bodrum’da, sağlıklı bir kent profilini oluşturmak için planlı ve kararlı bir yönetim anlayışını göremiyoruz. Kronik sorunlara anlık çözümler üretilmeye çalışılırken, canımızı yakacağı belli olan konular ise görmezden geliniyor. Bodrum’un ihtiyacı olan vizyoner bakış açısı, güçlü bir idari kararlılıkla buluşamayınca, bugünün ve geleceğin sorunları, çözülemeyecek noktalara doğru hızla ilerliyor.
Bu halin temel gerekçesi ise; Plansızlık…
Hadi diyelim ki lahmacun fiyatının Bodrum’u yansıtmayacağına insanları ikna ettik. İyi de bu yaz insanlar nereden denize girecek biliyor muyuz? Ya da ne kadar ödeyeceklerini kestirebiliyor muyuz? Turgutreis’ten Çarşıya ne kadar zamanda gelebileceklerine yönelik bir tahminimiz var mı?
Turizm, karamsarlığı sevmez biliyoruz ama Polyanna’yı oynamanın da alemi yok. Ülkemizin ekonomik panoraması, siyasi kargaşası, güvenlik sorunları, zaten turistleri kaçırtacak nitelikte istikrarsız. Çok daha uygun fiyatlarla cazip hale gelen rakip turistik bölgeler hızla son makyajlarını yaparken biz daha suyumuzu nasıl akıtacağımızı düşünüyoruz. Kaygılarımın saçma ve gereksiz olduğunu ümit ederek bir başka konuyu tartışmak istiyorum.
Biliyorum ki, şu anda Bodrum’un hiç mi hiç gündeminde değil ama “Kentsel Değişim/Dönüşüm” meselesi bütün gerçekliğiyle tartışılmalı. Bodrum’un marka değerini düşürecek ve güvenli yaşam koşullarına sahip olmayan o kadar çok kentsel alanımız var ki, bu alanların tespit/değişim/dönüşüm süreçlerini planlayıp harekete geçecek vizyoner girişimleri konuşup neyi/nasıl/ne zaman yapacağımıza karar vermezsek, hala cazibesi olan turistik çekiciliklerimizi de kaybedebiliriz.
Kimler bunun farkında bilmiyorum ama uzman gözüyle bakınca, bu gerçekle yüzleşiyorum ve o yüzden de kaygılanıyorum.
“Yahu yanan, yıkılan bir yerimiz yok.. Yaşadığı yerden şikayetçi olan yok.. Bu tür işlere girecek profesyonel ekibimiz ve düşünecek vaktimiz yok.. Zaten borç ödediğimiz için paramız da yok.. Bir de acayip bir telaşla yaz mevsimine hazırlanıyoruz.. Sırası mı şimdi?” diyorsunuz elbette.
Ben size Planlamanın; “geleceği öngörme sanatı” olduğunu, taraftar olmadan taraf olunabileceğini, eksik ya da yanlışı haykırmanın bir sorumluluk olduğunu söyleyeyim de, gerisini siz bilirsiniz. “Demişti” dediğinizde de size parmak sallamayacağım merak etmeyin. Sadece işaret etmek adına şimdi parmak kaldırıyorum.
Çünkü çizmeleri giyip suların içinde fotoğraf vermek ve bu tavrı, “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” deyip kenti yönettiğini zannetmek, bir kenti ileriye taşımak adına vizyon oluşturmayla ve planlamayla inatlaşmak demektir de ondan kaygılanıyorum.
Ne vizyoner planlama anlayışı, ne de Bodrum, “çocuk oyuncağı” değil de o yüzden uyarıyorum. Yoksa çocuğu üzmek değil derdim.