Muğla’da başlayan ve Bodrum’a uzanan son ziyaretler, sadece bir protokol gezisinin ötesine geçti. Ahmet Aras’ın öncülüğünde yapılan bu buluşma, Muğla’yı bir rant coğrafyasına dönüştürmek isteyenlerin karşısına, ortak aklı, halkçı yönetimi ve doğaya saygılı bir yerel siyaset vizyonunu koyan güçlü bir çıkıştır.
Muğla artık bir yol ayrımındadır: Ya ilçeler kendi içine kapanacak ve rekabetin tüketici doğasında parçalanacak, ya da “Fethiye Bodrum’a, Bodrum Milas’a, Milas Köyceğiz’e karşı değil; yanında, omzunda” diyerek bir bütün gibi hareket edecektir. Ve bu bütünlük, Muğla’nın talanına karşı kurulacak en güçlü kalkandır.
“13 İlçe, Tek Vicdan”: Siyasetin Değil, Toplumun Bütünlüğü
Muğlaspor Başkanı Menaf Kıyanç’ın “Hedef önce birlik, sonra 1. Lig” sözleri, yerel sporun ötesine geçerek, bir sosyal bilinç çağrısıdır. Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Koray Özcan’ın “Muğlalı üst kimliğini oluşturmalıyız” vurgusu ise, ekonomik ve siyasal bir tabanın yeniden inşasına işaret eder.
Ama bu çıkışların gerçek gücü, Ahmet Aras’ın sözlerinde gizlidir:
“13 ilçe bir bütünüz. İlçeler arası rekabeti değil, dayanışmayı savunuyoruz. Bu birliktelik Muğla’nın geleceği için kurulmuştur.”
Bu söz yalnızca bir vizyon değil; aynı zamanda, Muğla’yı ele geçirmek isteyen çıkar çevrelerine verilmiş net bir mesajdır: Bu kent, birbirine sırt çeviren değil, birbirine omuz veren insanların evidir.
Rantın Gölgesinde: Muğla ve Bodrum’u Ele Geçirme Planı
Muğla ve özellikle Bodrum, yıllardır merkezi hükümetin ve sermaye gruplarının iştahını kabarttığı bir bölgedir. Özelleştirme adı altında kıyılar halktan alındı, ormanlar maden ruhsatlarıyla delik deşik edildi, imar düzenlemeleriyle her yamaçta beton yükseldi. Ve şimdi, yerel yönetimi kamucu ve halkçı ilkelerle yönetenlerin üzerine iftiralarla, trollerle, sahte belgelerle yıkım seferi başlatıldı.
Çünkü Bodrum artık sadece bir turizm markası değil, büyük sermayenin gözünde “kontrol altına alınması gereken bir rant merkezidir.” Çünkü Muğla, doğasıyla, kıyısıyla, tarım alanlarıyla, “sermayenin susadığı son doğal alan” haline getirilmek istenmektedir.
Zeytinlik Taşınmaz, Vicdan Satılmaz
Bir gazetecinin Ahmet Aras’a yönelttiği soru, bu kirli düzenin en çarpıcı örneklerinden biriydi: Maden Yasası’yla zeytinliklerin taşınabileceği söyleniyordu.
Aras, kök salmış bir halk iradesiyle yanıt verdi:
“Zeytinliklerin taşınması mümkün değildir. Götürecek yer yoktur. Taşınan bir zeytin ağacı meyve vermez. Zeytin bin yıllıktır. Zeytinlik taşınmaz, kökünden sökülmez.”
Ve devam etti:
“Doğayı savunmak, ekolojik dengeyi korumak bizim birinci görevimizdir. Maden araması adı altında doğaya yönelik bu vahşet, sermayenin açgözlü iştahının ürünüdür. Biz buna karşıyız.”
Bu, bir teknik cevap değil; Muğla halkına, doğaya, tarihe ve gelecek kuşaklara verilen onurlu bir sözdür.
Algı Operasyonlarına Karşı Gerçeğin Direnci
Son aylarda sosyal medya üzerinden yürütülen iftira kampanyaları, Ahmet Aras’ın temsil ettiği halkçı belediyeciliği yıpratma çabasından ibarettir. Anonim hesaplar üzerinden yürütülen bu organizasyon; Aras’a yönelik yalan haberlerle, montajlı görsellerle ve sahte belgelerle kamuoyunda güvensizlik yaratmayı amaçlamaktadır.
Ama bu bir tesadüf değildir. Kamusal kaynakları savunanlar, her zaman bu tür karanlık operasyonların hedefi olurlar. Ahmet Aras’a yöneltilen saldırılar da Bodrum’u ve Muğla’yı sermaye gruplarının egemenliğine açmak isteyenlerin oyunudur. Çünkü Aras, bu oyuna direnen son barikatlardan biridir.
Aras’ın yanıtı yine net ve şeffaftır:
“Bunların hiçbiri gerçeği yansıtmamaktadır. Hepsi iftira ve algı operasyonudur. Bugüne kadar tüm sorulara belgeleriyle cevap verdik. Biz hesap verebiliriz. Biz şeffafız.”
Bu açıklama, siyaseti kirli çıkarların değil, halkın güveniyle yürütme iddiasıdır. Muğla halkı, bu netliği ve samimiyeti görmektedir.
Sonuç: Muğla’yı Birlik, Direniş ve Halkçı Belediyecilik Kurtaracak
Bugün Muğla’nın 13 ilçesi bir araya geliyorsa; bu, yalnızca yönetsel bir reform değil, aynı zamanda tarihsel bir direniştir. Kıyılarını, ormanlarını, zeytinliklerini savunmak isteyenler için bu dayanışma bir tercihten öte, bir zorunluluktur.
Bodrum’un yalnızca turistik bir marka değil, büyük bir rant merkezi haline getirilmek istenmesi; Muğla’nın ise vahşi sermayenin yeni “oyun alanı” yapılmak istenmesi tesadüf değildir. Bu düzeni kırmanın yolu, belediyeler arası rekabeti değil, tam aksine yerel demokrasinin ortak vicdanını büyütmektir.
Ahmet Aras’ın yürüttüğü bu mücadele yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumsaldır. Hem doğanın hem halkın hem de kent kültürünün onurudur.
Ve unutulmasın:
Zeytin kökünden sökülmez. Hakikati montajla gömemezsiniz. Halkın iradesi, sosyal medya trollerinden büyüktür. Rant düzeni kurulur, çöker. Ama halkın dayanışması, bin yıl yaşar.