Pazar, Temmuz 27, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

Zeytinin Maden İle Zavallı Mücadelesi…

1 Şubat 2024’de TBMM; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’na 2/1959 sayıyla 102 milletvekili tarafından verilen ‘Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin altında, 2 AK Partili Muğla milletvekilimizin de imzaları olduğunu biliyor muydunuz? Sayın vekiller, zeytinliklerini korumak için Meclise giden Akbelen ve İkizköy’lülerle 1 saati aşkın odasında görüştüğünü söylüyor ama ne görüştüklerini merak ediyoruz doğrusu.

Komisyonda görüşülen Kanun Teklifi, enerji sektörü paydaşları ve sektörün diğer temsilcileri ile TMMOB’nin görüşleri alınmadan, ayrıca Meclis İç Tüzüğünün 38. Maddesi gereği Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmadan kavga gürültü tartışılmış ve kanunlaşmak üzere genel kurula gönderilmesine karar verilmiştir. Nitekim kanunlaşmıştır.

Kanun, kamu kurumları ve ilgili belediyelerin yetkisi altında olması gereken imar planı yetkilerinin, özellikle kıyı bölgelerde belediyeleri devre dışı bırakarak, kamuya ait kaynakların verimsiz kullanılmasına ve denetimin yapılamamasına neden olacağından kamu yararı açısından sorunlar içermektedir. Hele Muğla ve Bodrum’u düşündüğümüzde, kıyıların arazi kullanım kararlarını neredeyse belediyelerin yetkisi dışına çıkaran çok sayıda merkezi idare kurumu varken, bu alanların iyice denetimsiz gelişmesinin önünün açıldığını da not etmek gerekir.

Komisyon görüşmelerinde muhalefet tarafından gündeme getirilen iddialar arasında ise; mevcut iktidarın acil olarak dışarıdan sıcak paraya ihtiyacı olması nedeniyle Birleşik Arap Emirlikleri’yle yaptığı enerji anlaşmasına uyum sağlaması gerekçesi olduğu söylenmektedir.

Zeytinliklerde madencilik tartışması, 2013’te Manisa’nın Soma İlçesi Yırca Mahallesi’nde planlanan termik santral projesiyle başladı. 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un uygulanmasına dair Yönetmelik’te değişiklik yapılarak zeytinlikler “kamu yararı” gerekçesiyle maden projelerine açılmak istendi. Ancak Danıştay, bu değişikliği kanuna aykırı bularak iptal etti. 3573 sayılı Kanun’un 20. maddesi, tüm madencilik girişimlerinin önünde duran hukuki kale işlevi gördü: “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinliklerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak tesis yapılamaz ve işletilemez.”

2022’de Meclise tekrar sunulan kanun teklifinin 1. maddesi, zeytinliklerde madencilik için neredeyse bugünkü teklifle özdeş düzenlemeler içeriyordu. “Geçici Madde 45” ile öngörülen sistem, zeytinliklerin “taşınması” veya “eşdeğer alan oluşturulması” mantığına dayanıyordu.

Dikkat çekici olan, bu teklifin 14 Aralık 2022’de komisyon görüşmeleri sırasında yoğun tartışma ve itirazlar nedeniyle “daha sonra değerlendirilmek üzere” metinden çıkarılmasıydı. O gün “bir daha hiç gündeme gelmez” denilmişti. Ama bu konudaki ısrar hiç bitmedi. On iki yıldır aynı yaklaşım, farklı paketleme.

Türkiye’nin iklim politikalarındaki kafa karıştıran “İklim Kanunu” arada kaynatılıp çıkınca, sıranın zeytinliklere geldiği zaten anlaşılmıştı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kendi hazırladığı “Enerji Sektörü Stratejik Çevresel Değerlendirme Rehberi”nde; Enerji ve madencilik politikalarında “Stratejik Çevre Değerlendirmesi” zorunlu, alternatiflerin analizi gerekli, halkın katılımı şart. Bu Kanun hangi Stratejik Çevre Değerlendirme sürecine tabi tutuldu? Hangi alternatifler değerlendirildi? Sivil toplum örgütleri, meslek odaları, akademik çevreler sistematik olarak sürece dahil edildi mi? Yanıt: Hayır. Kendi rehberini hiçe sayan bir bakanlığın çevresel sürdürülebilirlik iddiası inandırıcı olabilir mi?

Anayasa’nın 56. maddesi çevreyi koruma sorumluluğunu “HERKES”e yükler. Bu kanun ise, söz konusu anayasal hakların kullanılmasını sistematik olarak engellemektedir. Çevre koruma kararlarında yerel halkın etkili katılımı, sadece demokratik bir hak değil, bilimsel bir zorunluluktur. Çünkü köylü, zeytinliklerin tüm özelliklerine milletvekillerinden çok daha hakimdir.

Torba Kanun, zeytini koruyan asıl Kanuna atıf yapmadan zeytinliklere müdahale öngörüyor. Bu, kanunlar arası uyum ilkesine de aykırıdır. Zeytin ağaçlarının taşınabilirliği konusunda “teknik olarak mümkün” görüşleri bulunsa da, teknik imkan, ekolojik ve kültürel gerçeklikle aynı şey değildir.

Uygun koşullarda yaşlı zeytin ağaçlarının taşınması mümkün olabilir, ancak bu süreç, yüzyıllarca oluşan ekolojik dengenin tamamen yeniden kurulmasını gerektirir. Toprak mikroorganizmaları, böcek popülasyonları, kuş toplulukları gibi yerel ekosistem ağlarının koparılması anlamına gelir. Tarımsal verimliliğin yıllarca düşük kalması riskini taşır. Binlerce yıllık kültürel bellek ve yerel kimlik bağlarının koparılmasına neden olur “Eşdeğer büyüklükte zeytin sahası tesisi” formülü, yıllarca kendiliğinden oluşmuş ekolojik ve kültürel değerleri “sayısal bir kavram” olarak görür. Oysa 1326 yaşındaki zeytin ağacı gibi örneklerin gösterdiği üzere, zeytin ağaçları sadece tarımsal üretim araçları değil, tarihsel süreklilik ve ekolojik dengenin canlı tanıklarıdır.

Ayrıca, Maden Kanunu’nun 7.maddesinde yapılan değişikliklerle sulak alanlar dahil korunan alanların “izin alınması halinde madenciliğe açılabilmesi” sistemi, korumanın zayıflatması anlamına gelmektedir. Daha önce mutlak koruma altında olan sulak alanlar gibi ekosistemlerin “izinli madencilik” kategorisine alınması, bu yönüyle endişe vericidir.

Her ne kadar Kanun, Cumhurbaşkanlığınca onaylanmış olsa da, muhalefet partilerinin Anayasa Mahkemesine götürmesiyle yeniden hukuksal bir denetime konu olabileceği düşünülmektedir.

Popüler Haberler