Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy, yıllardır enerji şirketlerinin gözü önünde yaşayan bir köy. Ormanlarıyla, zeytinlikleriyle, kültürüyle bu toprakların özeti gibiydi. Ama Akbelen Ormanı’nda yaşananlar, sadece bir köyün değil tüm ülkenin geleceğini ilgilendiren bir meseleye dönüştü.
Zeytinliklerin Kıyımı
Yakın zamanda köy halkı bir sabah uyandı ki; iş makineleri zeytinliklerin içinde. Limak ve IC İçtaş ortaklığındaki YK Enerji, kömür madeni genişletme projesi için köklü zeytinleri sökmeye başladı. Zeytin, bu topraklarda bereketin, barışın ve emeğin sembolüydü. Yalnızca bir tarım ürünü değil, Anadolu’nun binlerce yıllık kültürünün taşıyıcısıydı.
Ama şimdi, rant uğruna kökünden söküldü. Tıpkı köyün yaşam biçiminin kökünden koparılması gibi.
Atamalar ve Zamanlama
Burada tesadüf diyemeyeceğimiz bir tablo var. Görselde de yer aldığı gibi, bu kıyım başlamadan sadece 4 gün önce dikkat çekici bir gelişme yaşandı: Özel Harekât Başkanı Süleyman Karadeniz, Limak’ın sahibi Nihat Özdemir’i makamında ağırlamıştı. Ardından Karadeniz, birden bire Muğla Emniyet Müdürü olarak atandı.
Bu atamanın hemen arkasından köyde jandarma müdahaleleri başladı. Köylünün zeytin ağacını koruma çabası, devletin kolluk gücü tarafından engellenmeye çalışıldı. Yani mesele sadece bir enerji şirketi ile köylü arasındaki çekişme değil; devletin hangi safta konumlandığını gösteren çok net bir örnek.
Köylünün Onurlu Direnişi
İkizköy halkı bu baskıya rağmen geri adım atmadı. Hâlâ nöbet tutuyorlar, hâlâ zeytinliklerinin başında sabahlıyorlar. Yaşlısından gencine herkes “yaşam nöbeti” dediğimiz bu onurlu direnişin içinde.
90 yaşındaki Zehra Nine’nin ölümü, bu mücadelenin sembolü oldu. Bir ömür toprakla, zeytinle yoğrulmuş bir kadının, son nefesine kadar bu direnişin bir parçası olması, Akbelen’in aslında sadece doğa değil, insanlık davası olduğunu gösteriyor.
Hukukun Boşlukları
24 Temmuz 2025’te yürürlüğe giren Maden Kanunu’nun Geçici 45. Maddesi, zeytinliklerde maden faaliyetine adeta kılıf oldu. Enerji Bakanlığı’nın hazırladığı ama Resmî Gazete’de yayımlanmayan belgelerle, “zeytinlerin taşınacağı, yeniden dikileceği” gibi ifadeler halkı kandırmaya dönük bir oyalama taktiğine dönüştü.
Oysa hepimiz biliyoruz ki; zeytin ağacının köküyle, toprağıyla, iklimiyle kurduğu ilişki başka bir yere taşınamayacak kadar derindir. Onu kamyonlara yükleyip başka bir yere dikmek, binlerce yıllık kültürü bir palet gibi taşımaya kalkmaktır.
Şirket-Devlet İlişkisi
Limak, uzun yıllardır “beşli çete” denilen yapının en güçlü halkalarından biri. İktidardan aldığı ihaleler, vergi afları ve ayrıcalıklarla büyüdü. Bugün Akbelen’de yaşanan ise bunun en görünür sahnesi: Halkın yaşam alanı ile şirketlerin rant hırsı arasındaki çıplak çatışma.
Burada devletin rolü ise tarafsız hakem olmak değil, kolluk gücüyle sermayenin yanında saf tutmak oldu. Bu, sadece İkizköy için değil; tüm yurttaşların demokratik hakları için tehlikeli bir gidişattır.
Çağrım
Akbelen bugün bir köyün değil, hepimizin vicdanıdır. Zeytin ağacını korumak, aslında çocuklarımızın nefesini, soframızdaki ekmeği, suyumuzu korumaktır.
Ben buradan herkese çağrı yapıyorum:
Bu hukuksuzluğu, bu kıyımı unutmayalım, unutturmayalım.
Direnişi büyütelim, köylünün yalnız olmadığını gösterelim.
Şirketlerin ve iktidarın hesap vermezliğine karşı, doğayı ve yaşamı savunalım.
Çünkü Akbelen sadece bir coğrafya değil; bu ülkenin geleceğini temsil ediyor. Ve unutmayalım: Zeytin dalı barışın simgesidir. O dalı kırmak, sadece bir ağacı değil; barışı da yok etmektir.