Ortaokul öğrencisiydim. Çocukluğun masumiyetinden gençliğin isyanına doğru adım attığımız yıllarda Yenice’nin dar sokaklarını sol rüzgârları sarıyordu.
O küçük kasabada bile TKP geleneği, İGD örgütlenmesi güçlüydü. Bizler daha bıyıkları terlememiş, ama yüreği sınıf bilinciyle atan gençlerdik. Mersin’de, Tarsus’ta düzenlenen mitinglere katılır, korsan gösterilerde yerimizi alırdık. Yenice’nin halk eğitim binasına uğradığımızda elimizde Nâzım’ın küçük şiir kitapçıkları, devrimci bilinci ve sınıf mücadelesini anlatan kitapçıklar, sosyalist dergiler olurdu. Kapital’in satır aralarında artı-değeri, sömürüyü, üretim araçlarını öğrenirken daha çocuk yaşta bilincimiz işleniyordu.
Sonra 12 Eylül 1980… Faşist darbe tanklarla, dipçiklerle, üniformalarla ülkenin üzerine çöktü. Yenice de bundan payını aldı. Jandarmalar evlere girdi, kapılar zorlandı, çamaşırlar bile karıştırıldı. Henüz delikanlı bile sayılmazken bizlerin odalarında polisler arama yapıyordu. Bir gün sonra tüm devrimcilerin, sosyalistlerin kitapları, dergileri, hayallerimizi besleyen o sayfalar bahçelerde bir araya getirildi ve ateşe verildi. Çocuk gözlerimle o cayır cayır yanan kitaplara bakarken, ciğerlerimin yanıyor gibi olduğunu hissettim. O alevler, sadece kâğıdı değil, bir kuşağın umutlarını da kavuruyordu.
Darbe yılları ilerlerken bu kez Adana Yapı Meslek Lisesi’nin koridorlarında yürüyordum. Yanımda taşıdığım Nâzım Hikmet’in şiir kitabını ders kitaplarının arasına gizleyerek okuyordum. O dizeler, karanlık günlerde bana nefes oluyordu. Bir gün yine evimiz basıldı. Masamda ders çalışırken defterlerin arasına gizlediğim şiirler ve küçük devrimci kitapçıklar vardı. Her an yakalanma, suçlu ilan edilme korkusu… Fakat aynı zamanda devrimci bir şiirin, tarih bilincini işleyen bir kitapçığın bir çocuğun kalbini nasıl çelik gibi güçlendirdiğini de yaşadım.
12 Eylül faşizmi, yalnızca yöneticileri, ileri gelenleri değil, biz çocukları da hedef aldı. Bizim çocukluğumuzu, hayallerimizi, bilincimizi teslim almak istedi. Ama unuttukları bir şey vardı: O küle dönen kitapların kokusu, o baskınların izi, içimizde bir daha asla sönmeyecek bir adalet arzusuna dönüştü.
Bugün, 12 Eylül’ün üzerinden onlarca yıl geçti. Ama hâlâ içimde o günlerin izleri taptaze. Çünkü 12 Eylül yalnızca geçmişin değil, bugünün de karanlığını anlamak için bir pusuladır. O günlerde yanan kitapların külleri, bizlerin belleğinde isyana, özgürlük arayışına dönüştü. Ve biliyorum: O çocuk yaşta ciğerlerimizi yakan ateş, aslında geleceğe ışık oldu.