Salı, Haziran 10, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

İmamoğlu Korkusu ve Erdoğan’ın En Büyük Siyasi Hatası…

Siyaset, bazen bir satranç oyunu kadar incelikli hamleler gerektirir. Ama kimi zaman öyle anlar gelir ki, rakibine duyulan korku, taşları yerli yersiz oynatır. Erdoğan, işte tam da böyle bir panik anında, en güçlü rakibi Ekrem İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirme hamlesiyle büyük bir hata yaptı. Bu hamle, sadece İmamoğlu’nu değil, Türkiye’de yıllardır bastırılan toplumsal muhalefeti de ayağa kaldırdı. Son birkaç gün içinde yaşananlara bakmak bile, bu kararın Erdoğan’ın siyasi kariyerindeki en büyük kırılma noktası olduğunu anlamak için yeterli.

CHP yıllarca sokağa çıkmaktan çekinmiş, “Sokakta kaybederiz” korkusuyla adım atmamıştı. Şimdi ise partinin lideri halkı sokaklara davet ediyor. Kimileri bunu Erdoğan’ın bir tuzağı olarak yorumlasa da zaten uzun süredir otoriter bir iklimde yaşıyoruz. Artık savunmada kalan bir muhalefetle bu gidişatı tersine çevirmek mümkün değil. Sokaklarda moral bulan halk, üzerindeki ölü toprağını silkip yeniden umutlanıyor.

Bir diğer dikkat çekici gelişme ise gençlik cephesinde yaşandı. Gezi’den bu yana “geleceksizlik” ve “terk ediş” duygularıyla anılan gençler, üniversitelerden yükselen bir dalgayla “buradayız” dedi. Kampüslerde yayılan bu isyan enerjisi, yeni bir politik uyanışın habercisi olabilir.

Muhalefetin parçalı yapısı da bu süreçte hızlı bir şekilde değişti. Sadece muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri değil, CHP içindeki genel merkeze muhalif gruplar bile İmamoğlu’nun etrafında birleşti. Mansur Yavaş, olası adaylık ihtimalinden çekilerek bu dayanışmayı güçlendirdi. Tüm bu birlik ruhunun arkasında ne yazık ki Erdoğan’ın baskıcı politikaları var.

Saray’ın bir diğer stratejik hatası ise HDP ile olan ilişkilerde yaşandı. DEM Parti, İmamoğlu’na yapılan adaletsizliğe sessiz kalmadı ve CHP’ye yakınlaştı. Saray’ın yıllardır sürdürdüğü “böl-parçala-yönet” stratejisi ciddi yara aldı. Ortaya çıkan bu yeni birlik, siyasette yeni bir denklemi işaret ediyor.

AKP içindeki endişe de her geçen gün büyüyor. Erdoğan’ın son iftar konuşmasında salondaki gönülsüz alkışlar, yükselen kaygının sessiz göstergesiydi. Kimse yüksek sesle söylemiyor belki ama “Bu iş nereye gidiyor?” sorusu artık parti tabanında bile yankı buluyor.

Ekonomik cephedeyse işler daha da karışık. Zaten kırılgan olan ekonomi bu siyasi krizle birlikte sarsıldı. Yabancı sermaye ürktü, yerli sermaye ise baskıdan kaçıp muhalefete yanaştı. AKP’nin en güçlü ideolojik tabanı olan yoksullar bile artık sorguluyor; çünkü yoksulluk artık dayanılmaz bir hal aldı.

Uluslararası cephede de Erdoğan yalnızlaştı. Avrupa Birliği ile yeni bir sayfa açmaya çalışırken, Batı başkentleri karşılarında yeni bir “Putin” olduğunu fark etti. İmamoğlu’na dünyanın dört bir yanındaki belediye başkanlarından gelen destek mesajları, onun küresel ölçekte ne denli meşru bir figür haline geldiğini gözler önüne serdi.

Ve belki de en ironik olanı: Erdoğan, bir zamanlar kendisine yapılanı şimdi rakibine yapmaya kalktı. “Muhtar bile olamaz” manşetiyle başlayan kendi mağduriyet hikâyesi, şimdi İmamoğlu için yazılıyor. O manşeti atanları susturmuştu, şimdi o susturulacak. Mağduriyetin nasıl büyüttüğünü herkesten iyi bilen Erdoğan, aynı oyunun karşısında kaldı.

***

Elbette önümüzdeki süreç sancılı olacak. Baskılar artabilir, provokasyonlar yaşanabilir. Ama bu kez halk daha hazırlıklı, muhalefet daha cesur, gençlik daha kararlı. Erdoğan, yaptığı bu tarihi hatanın bedelini yalnızca siyasi kariyeriyle değil, iktidarıyla da ödeyebilir.

Popüler Haberler