Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

Bodrum Turizminde Görünmeyen Emek: Onursuzluğa Değil, Örgütlü Geleceğe

Bodrum, Türkiye’nin turizmdeki parlayan yıldızı… Milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlayan bu kıyı kenti, ışıltılı otelleri, gece hayatı, mavi yolculukları ve plaj kültürüyle vitrinini her geçen yıl daha da büyütüyor. Ancak bu vitrin parladıkça arkasındaki gölge derinleşiyor: turizmin görünmeyen kahramanları olan emekçiler.

Garson, komi, kat görevlisi, resepsiyonist, şoför, aşçı, animatör, güvenlikçi… Hepsi sezonluk bir tempoda, çoğu zaman haftalarca izin kullanmadan, uzun saatler boyunca çalışıyor. Ama ne yazık ki bu emekçilerin sesi ne medya manşetlerine, ne turizm bakanlığının brifinglerine, ne de sektörel raporlara yansıyor. Çünkü turizm sektöründe çalışan işçilerin çoğu kayıt dışı, güvencesiz ve örgütsüz.

Bugün Türkiye genelinde turizm sektöründe kayıt dışı istihdam oranı %50’nin üzerinde. Bodrum gibi sezonluk iş gücüyle dönen kentlerde bu oran daha da fazla. Mevsimlik çalışanlar çoğunlukla sigortasız, asgari ücretin bile altında, 12-14 saat aralıksız çalışıyor. Kadın emekçiler için durum daha da ağır: Hem güvencesizliğe hem cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Tüm bu tablo, “insan onuruna yakışır iş” ilkesinin turizmde tamamen rafa kalktığını gösteriyor.

Ancak asıl büyük darbe, 2025 yılı yaz sezonunda geldi. AKP iktidarı, 14 Temmuz’da Resmî Gazete’de yayımlanan bir düzenlemeyle, turizm işletmelerinde çalışan işçilerin haftalık izin hakkını 6 günde 1 tatilden, 10 günde 1 tatile çevirdi. Yani bir işçi 10 gün boyunca aralıksız çalışacak, 11. gün bir gün izin yapabilecek. Üstelik bu değişiklikte fazla mesai ücreti, telafi günü gibi haklar da açıkça tanımlanmadı. Uygulama, işverenin rızasıyla değil, çalışan yazılı onay verdiyse geçerli sayılacak deniyor ama fiiliyatta bu, “ya imzala ya işsiz kal” dayatması anlamına geliyor.

Sendikaların ve emek örgütlerinin “modern kölelik düzenlemesi” olarak tanımladığı bu yasa, Bodrum gibi yoğun turizm bölgelerinde doğrudan etkili olacak. Çünkü burada çalışan binlerce mevsimlik emekçi, zaten çoğu zaman resmi kaydı olmayan, sendikal koruması bulunmayan, sözleşmesiz çalışan kişiler. Yani en savunmasız kitle…

Peki, böyle bir ortamda sürdürülebilir turizmden söz edilebilir mi? Elbette edilemez.

Sürdürülebilirlik yalnızca doğanın korunması değil, emeğin de korunmasıyla mümkündür. Turizm sadece turist sayısı, geceleme süresi ya da gelirle ölçülemez. Turizmin gerçek kalitesi, orada çalışan emekçilerin yaşam kalitesidir. Emeğin yok sayıldığı, hakların sistematik olarak budandığı bir sektör uzun vadede ne ekonomik olarak sürdürülebilir, ne de sosyal olarak barışçıl kalabilir.

Bu nedenle artık konuşmaktan fazlasını yapma zamanı geldi. Bodrum’da turizm işçileri için bir “Turizm Emek Ofisi” kurulmalıdır. Bu ofis, işçilerin hakları konusunda danışmanlık vermeli, sendikalara erişimlerini kolaylaştırmalı ve işyerlerinde denetimlerin artırılmasına katkı sunmalıdır. Belediyeler, ruhsat verirken “çalışan hakları” kriterini gözetmeli, işverenle çalışan arasındaki dengesiz güç ilişkisini düzenleyici adımlar atmalıdır. Bodrum’un sivil toplum kuruluşları, odaları ve demokratik yapıları da bu meselede sessiz kalmamalı, ortak tutum almalıdır.

Bütün bu tablo, bize şunu söylüyor: örgütsüz emek, yalnızlığa ve sömürüye mahkûmdur. Turizm emekçileri sendikalarda birleşmedikçe, yalnızca sezonluk sorunlar değil, kalıcı hak kayıpları da artarak sürecektir. Örgütlenmek; sadece ücret pazarlığı yapmak değil, onurlu yaşamı savunmaktır. Onurlu yaşam ise insanın dinlenme, güvenli çalışma, sosyal korunma ve söz hakkı ile mümkündür.

Turizmden en büyük payı alan işletmelerin en düşük payı emeğe ayırdığı bu düzene “dur” demek için artık örgütlenme zamanıdır.
Bodrum’un emeğe dayanan geleceği için, turizm işçisinin sesi yükselmeli.
Güvencesizliği değil, örgütlü gücü konuşan bir Bodrum yaratmak elimizde…

Popüler Haberler