Bodrum’un sabahlarını belirleyen en temel mesele artık yalnızca turizm ya da yazlıkçı kalabalığı değil; musluklardan akan ya da akmayan suyun kendisi. Toloman Otel’de yaptığımız Fikir Kulübü toplantısında gündem, doğal olarak bu kentte yaşayan herkesin gündemiyle örtüştü: Su krizi.
Yıllardır süregelen altyapı yetersizlikleri, nüfus artışı ve plansızlık birleşince Bodrum, her yaz olduğu gibi bu sonbaharda da susuzlukla baş başa kaldı. Oysa bu mesele teknik bir sorun olmanın çok ötesinde; kent planlamasının, kaynak yönetiminin ve kamusal önceliklerin bir göstergesi. 2026 yılına kadar kalıcı çözümler üretilememesi, yalnızca bir yönetim zaafı değil, aynı zamanda bir gelecek krizinin habercisi niteliğinde. Çünkü su, bu kentin sadece bugününün değil, geleceğinin de omurgası.
Toprağın Sesi, Birlikteliğin Gücü
Görüşmelerde ikinci önemli başlık, geçtiğimiz günlerde Muğla’da yapılan Toprak Mitingiydi. Zeytinliklerin, tarım alanlarının ve ormanların sermayeye açılmasına karşı verilen bu mücadele, aslında bir coğrafyanın onur mücadelesi.
Sol Parti ve TİP milletvekili Sera Kadıgil ile Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın mitingde yaptığı konuşmalar, yalnızca çevre savunusunun değil, aynı zamanda demokratik bir duruşun altını çizdi. Bu miting, Türkiye’nin farklı siyasi ve toplumsal dinamiklerinin yan yana geldiği, ortak bir söz söylediği önemli bir dönemeç oldu.
Türkiye İttifakı’nın Toplumsal Zemini
Toplantıda Erhan Topanoğlu’nun yaptığı vurgu çok çarpıcıydı: Türkiye’nin bir Demokrasi Kongresi’ne ihtiyacı var. Bu ifade, yerel çevre mücadelelerinden başlayarak ülke çapında kurulacak bir demokratik dayanışma hattının gerekliliğini anlatıyor.
Özgür Özel’in son dönemde ortaya koyduğu çizgi, bu hattın yalnızca parti merkezli değil, toplum merkezli şekillenebileceğini gösteriyor. Toprak mitingi, bu anlamda bir kıvılcım. Eğer bu birliktelikler kalıcı hale bu getirilebilirse, Türkiye’nin geleceğinde yeni bir siyasal kültürün kapıları aralanabilir.
Diasporadan Türkiye’ye Yankı
Önümüzdeki günlerde Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılacak CHP mitingleri de bu hattın uluslararası ayağını oluşturuyor.
Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenli insan — yani Türkiye diasporası — yalnızca ekonomik değil, kültürel ve siyasi bağlarını da koruyarak ülkenin geleceğinde önemli bir rol oynuyor.
Bu mitingler, hem diasporanın demokratik mücadeleye katılımını güçlendirecek hem de Türkiye’nin demokrasi arayışını Avrupa kamuoyuna taşıyacak. Diaspora, yalnızca geçmişin bir hatırası değil; geleceğin şekillenmesinde aktif bir toplumsal güç olabilir.
Bodrum’un susuzluğu, Muğla’nın toprağı, Türkiye’nin demokrasisi… Bunlar birbirinden ayrı değil; aynı hikâyenin farklı bölümleri.
Bir kentte suyun kesilmesi, başka bir yerde zeytinliklerin kesilmesiyle, başka bir yerde demokrasinin budanmasıyla aynı zincirin halkaları. Fikir Kulübü toplantısı, bu halkaların birbirine nasıl bağlandığını bir kez daha gösterdi.
Çözüm de bu bağlantıları görmekte, yerelden evrensele uzanan bir dayanışma hattı örmekte yatıyor