Bu aralar kime hatırını sorsam Türkiye gibiyim diyor. Bu da yeni moda oldu sanırım. Zalimcan’a sordum o da aynısını dedi. “Hele dökül bakalım neler var heybede” sorusu, arkasından geldi tabi.
“O onu dedi, bu şuna şöyle baktı, şu oraya gitti”.. Tam 2 saat şişirdi beni. Üstelik tam da “konfor alanımda kahvemi içerken” (bu ifade de çok sık kullanılır oldu bu ara). Tamam da bizim işimiz dedikodu ve gereksiz polemikler değil ki. Baktığımız pencere “bilim”, gördüklerimiz “gerçek”, seslendiklerimiz “görev başındaki yetkililer”. Bunun ötesinde bir sorgu anlamsız. Bizi ilgilendiren mesele önce “Türkiye”, sonrası “Muğla” ve “Bodrum”. Buraların sorunlarını sadece kendi uzmanlık penceremizden bakar, bilgiye dayalı geliştirilen fikirlerimizle sorgularız.
Yaz döneminde malum tatil hareketliliği yoğun. Herkes bir yerlere gidiyor. Biz toplumsal ve bireysel nitelikli ve periyodik olarak yapılan bu hareketliliğe “Turizm” yapana da “Turist” diyoruz. Turist dediğiniz şeyi dört kelimeyle anlatırsak; Dünyanın en şımarık insanı...
Çünkü bir insanın, yılın kısıtlı bir süresinde, kendini yenilemek için emek ve para ayırdığı bir zaman diliminde yaşayacağı her dakika, onun için kıymetlidir de ondan..
Evinin önündeki kaldırımı süpürmeyen biri, ay ne kadar pis kaldırımları olan bir yer burası der. Evinde neredeyse çaydanlıkla banyo yapan biri, oteldeki çeşmeden hunharca su akıtabilir. Örnekler çok.. Ama o turisttir ve gittiği yerde para harcaması beklenir ki, memleketin ekonomisi canlansın..
Bazı yazılarda, tatil için Yunan adalarına gidenleri neredeyse hain ilan eden görüşler okuyorum. Bu tür yorumların, bilim ve objektiflikten uzak ve toplum içinde ötekileştirmeye neden olacak tehlikeli söylemler olduğunu düşünürüm. Bak haine yine Yunan’a gidiyor deme hakkı, hiç kimsede olmamalı.
Hatta daha da ileriye gidip; kürkçü dükkanına geldin ha, gör bakalım şimdi sana ne yapıyoruz anlayışını dillendirmek, sahiden herkes için çok tehlikeli. Örneğin Stockholm’de (İsveç) bizzat yaşayıp deneyimlediğim bir hafta sonu etkinlik türü var. Stockholm limanlarından kalkan ve Baltık Denizinde tur yapan 6-12 ya da 24 saatlik ya da Finlandiya’ya kadar giden ve tüm hafta sonunu kapsayan seyahat gemileriyle hafta sonu tatili yapılıyor. Cuma akşamı feribota bin, Pazar sabahı geri dön.
Bütün hafta kapalı mekanda tam konsantrasyonla çalışan Stockholm’lüler için, oldukça ucuz olan bu tür hafta sonu gemi seyahatlerinin temel amacı ne biliyor musunuz? Sınırsızca ucuz (vergisiz) alkollü içecek tüketmek ve dans etmek. Cuma akşamından eğlenmeye başla, Pazar sabahı yorgun şekilde eve gir ve bütün gün dinlen ki, yarın iş başı var. Nasıl?
Şimdi siz bu insanlara niye Stockholm’de kalıp buradaki esnafa para kazandırmıyorsun? diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, çünkü turist canı ne isterse onu yapar. Sizin işiniz onun canının isteyeceği şeyleri bulmak ve ona farklı kategorilerde sunmak.
Bu yüzden; turizmi bilimsel bir bakış açısıyla anlamaz, çalışmaz ve rastgele öneriler yaparsanız yanılabilirsiniz.
Çünkü bu işin de bir bilimi var maalesef. Çok merak ediyorsanız size, bir bilimsel çalışmamda yaptığım turizmin matematiğini sunayım. Ama bana ukala deyip kızmayın çünkü ben meseleye bilimsel bakmak zorundayım. Buyrun bir ülke ya da bölgedeki turizm talebi (yani turist sayısı) birçok değişkene bağımlıdır ve oluşan turizm talebi (Tt);
olarak modellenebilir. Burada;
= Bir bölge ya da yöreye yönelen toplam turistik talebi (turist sayısı)
ai = Rakip veya ikame diğer turistik ürünlerin fiyatları
aj = Tamamlayıcı turistik ürünlerin fiyatları
b2 = Turiste bağlı ekonomik etkenleri
c3 = Turiste bağlı ekonomi dışı (irrasyonel) etkenleri
d4 = Turiste bağlı sosyal etkenleri
e5 = Gidilecek bölge/yöredeki politik etkenleri
f6 = Turiste bağlı psikolojik etkenleri
g7 = Turistik arzı (eldeki mevcut turistik mal ve hizmet miktarı) ifade etmektedir.
İşte zurnanın son deliğinden çıkan ses de buradan geliyor. Çünkü bir bölgedeki turizme ilişkin fikir yürütmek için, önce turizm talebini ölçmeniz lazım, sonra o ölçümleri bilimsel yöntemlerle değerlendirmeniz, en sonunda da bu değerlendirmelere dayanarak önermelerde bulunmanız lazım. Yani fikir beyan ediyorsanız, ancak bu yolları kat ettikten sonra edebilirsiniz. Yoksa onun adına başka şeyler denir.
Peki bu kadar söylemin sonrasında, senin fikrin ne? diye sorarsanız, Bodrum’a ilişkin son yıllarda henüz böyle bir bilimsel çalışma yamadım. Son çalışmamı üniversitede çalışırken yapmıştım ama o verilerde güncelliğini kaybetti.
Şimdi ise ölçüm yapacak veri yok. Niye yok? Çünkü merkezi idare, yerel idare, sivil toplum örgütleri dahil hiçbir yapılanma, veri biriktirmek için kılını kıpırdatmıyor. Bazı üniversitelerin fedakar hocaları, zor şartlarda veri toplayıp bir şeyler ölçüyorsa, o bilgilere dayalı fikirler söyleyebiliyorlar o kadar.
Peki nasıl olacak bu iş? diyorsunuz değil mi? Başta Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı, tanıtıma ayırdığı bütçenin onda birini, veri toplamaya ayıracak ve turistlerin memnuniyetini, beklentilerini, harcamalarını, deneyimlerini ölçecek. Muğla’da MUPA, bu verileri elde edecek. Yerel ölçekte bunu belediyeler ve sivil toplum örgütleri yapacak. Bu veriler olacak ki, bilim dünyası da sağlıklı fikir oluşturabilsin ve kamu yöneticilerine yön gösterebilsin.
Sahi siz; hiç fiziki muayene yapmadan, kan tahlili yapmadan, röntgen çekmeden hastalığınızı teşhis edip, tedavi öneren doktora güvenir misiniz?