Cuma, Aralık 5, 2025

Çok Okunanlar

Benzer Gönderiler

Taş, Tespih Ve İnsan…

Dört bin yıllık bir hafızanın içinde kendi yolculuğum…

İnsan, avucunda çevirdiği bir tespihin tanelerini aslında binlerce yıllık ritüelin, taşların kadim bilgisinin ve insanın kendi iç yolculuğunun sessiz tanıkları olarak fark eder. Tespihin tarihsel yolculuğu ile benim 38 yıllık taş serüvenim, madde ile ruh arasındaki ince çizgide buluşuyor.

Tespih, göründüğünden çok daha derin…

Tespih, çoğu insanın elinde bir alışkanlık, bir meşgale, bir aksesuar gibi görünür.
Oysa tespih; taşın, zamanın, ritmin ve insanın sabır serüveninin birleştiği kadim bir geleneğin adıdır.

Benim için tespih, yalnızca bir nesne değil; 38 yıldır devam eden kişisel bir arayışın, merakın ve bilginin somut hâlidir.

Taşlarla tanışma: 1987’den bugüne…

Taşlarla yolculuğum 1987 yılında başladı. O yıllarda taşların fiziksel ya da mineralojik anlamlarını bilmeden, yalnızca içimdeki sezgisel ilgiyle onlara yaklaşıyordum.
Her taşın bir dokusu, rengi, ağırlığı ve bana anlattığı bir hikâye vardı.

Gümüş satarken kehribarla tanışmam, ardından akik, oniks, obsidyen ve zümrüt gibi yarı değerli taşlarla karşılaşmam bu yolculuğu derinleştirdi.
Doğanın milyonlarca yılda biçim verdiği taşların yalnızca ticari bir ürün değil; birer “zaman tanığı” olduğunu fark ettim.

Bilim ile kadim bilginin kesiştiği yer…

Dünyayı diyalektik materyalizmle değerlendiren bir insanım.
Benim için madde, toplumsal olayların ve yaşamın temel belirleyicisidir.
Ancak bu, taşların enerjisine, kadim kültürlerin deneyimlerine kayıtsız kalmam anlamına gelmedi.

Bazı gerçekler yalnızca mikroskopla değil; insanlığın binlerce yıllık sezgisiyle anlaşılır.

Örneğin:

  • Şungit taşının suyu arıtması, bugün laboratuvar verileriyle kanıtlanmış bir olgudur.

  • Akik taşının yanıkları iyileştirdiğine dair kadim bilgiler, modern araştırmalarla da tartışılmaktadır.

  • Obsidyenin radyasyonu tuttuğu, hematitin kan dolaşımını etkilediği yönündeki bilgiler, tarih boyunca farklı kültürlerde yer bulmuştur.

Bilim, kadim bilgeliği doğruladığında insan maddeyi hem aklıyla hem de tarihsel hafızasıyla anlamış olur.

Tespihin tarihsel yolculuğu: İnsanlığın ortak ritüeli…

Tespihin tarihi, insanlık tarihinin en eski ritüellerine kadar uzanır.

  1. Kadim Doğu – Mala Geleneği
    Budist ve Hindu keşişlerin kullandığı 108 taneli mala dizileri, meditasyonun ve nefes farkındalığının temel aracıdır.

  2. Antik Uygarlıklar – Mısır ve Mezopotamya
    Rahipler, duaları ve ritüelleri saymak için düğümlü ipler ve boncuk dizileri taşıyordu.
    Bugünkü tespihin en erken prototipleridir.

  3. Hristiyanlık – Rosary
    3. yüzyıldan itibaren rosary, Orta Çağ’da ise Katolik ritüellerinin temel parçası oldu.

  4. İslam Dünyası
    İlk dönem Müslümanlar zikirlerini parmakla sayarken, 9. yüzyıldan itibaren tespih formu yaygınlaştı.
    33 ve 99 taneli diziler bu dönemde yerleşti.

  5. Osmanlı – Tesbih Sanatının Zirvesi
    Kuka, kehribar, oltu taşı, bağa, fildişi…
    Ustaların kemane tornaları ve ince işçilikleri, tespihi estetik bir sanat dalına dönüştürdü.
    Her imame, ustanın imzası sayılırdı.
    Bu nedenle Osmanlı tesbihleri birer kültürel miras niteliğindedir.

Benim tespihe dokunuşum…

Gümüş satarken önce kehribar tespihler rafımda yer aldı.
Zamanla doğal taş tespihler, daha sonra ustaların el işçiliğiyle yapılan Osmanlı tarzı tespihler, fenol formaldehitten yapılan sıkma kehribarlar derken bu kültürün içine organik olarak girdim.

Tespihi anlamak için satışı yetmiyordu;
yapımını, tarihini, taşların enerjisini, ustalığın inceliğini bilmek gerekiyordu.
Yıllar içinde tespih benim için maddi bir ürün olmaktan çıktı,
kültür ve enerji sentezinin bir sembolüne dönüştü.

Koleksiyonculara bir selam…

Bugün çevremde sevdiğim abilerin amatörce tespih koleksiyonculuğuna yöneldiğini görüyorum.
Bu, beni mutlu ettiği gibi bir sorumluluk da yüklüyor.
Çünkü tespih koleksiyonu yapmak, yalnızca biriktirmek değildir;
her tespihin arkasındaki kültürü, ustayı, taşı, zamanı ve enerjiyi anlamaktır.

Her tespih bir hikâye taşır.
Her taş bir bilgi…
Her imame, ustanın nefesi…

Sonuç: Taş insana dokunmadan tespih olmaz…

Bu 38 yıllık yolculuk bana şunu öğretti:

Taş insana dokunmadan tespih olmaz;
insan taşa dokunmadan da hikâye tamamlanmaz.

Tespih, madde ile ruh arasındaki en ince çizgidir.
İnsanlığın ortak ritüelidir.
Sabrın somut hâli, kültürün sessiz hafızasıdır.

Benim taş ve tespihle yolculuğum ise
hem aklın hem sezginin hem de tarihin iç içe geçtiği bir yürüyüştür.
Bu yürüyüş devam edecek…

Popüler Haberler