Yıl 1980. Takvim yaprakları 1 Mayıs’ı gösteriyor. Henüz 14 yaşındaydım. Ortaokul sıralarında, Yenice’nin dar sokaklarında büyüyen bir çocuktum. Ama o yıl, yaşımın çok ötesinde bir bilinçle ve yüreğimde yanmaya başlayan o kıvılcımla, Mersin’deki 1 Mayıs mitingine doğru yola çıktım. Otobüsle çıktığımız bu yolculuk, sadece fiziksel bir mesafe değil, bir bilinç sıçramasıydı.
Bu sıradan bir 1 Mayıs değildi. Sıkıyönetim vardı, İstanbul’da, Ankara’da yasaklıydı meydanlar. Ama Mersin’de, Akdeniz’in sıcak rüzgârları arasında emek ve özgürlük sesi yankılanacaktı. Biz de oradaydık. İlerici Gençler Derneği (İGD) organizasyonuyla katıldığımız bu miting, gençliğimizin ilk devrimci tanıklıklarından biriydi. Binlerce emekçinin arasında, o gün o meydana adım attığımızda, kalbimizin çarpıntısıyla dünyanın yönünü değiştirecek gibi hissediyorduk kendimizi.
Ama içimizde bir başka yangın daha vardı. Benim için 1 Mayıs sadece emek ve dayanışma değil, aynı zamanda bir yasın da günüydü. Teyzemin oğlu Menderes Bulut, İskenderun’da faşist kurşunlarla katledilmişti. Henüz gencecik bir devrimciyken. O günden sonra, onun adı bizim evde sadece bir hüzün değil, bir onur, bir mücadele azmi olarak anıldı. Yine o yıllarda akrabalarımızdan, maden işçisi, sendikacı, örgütlü mücadele insanı Mustafa Benlioğlu da benzer bir kaderi paylaştı. Bu ülkenin karanlık sokaklarında, halkın evlatları birer birer yok ediliyordu.
İşte bu yüzden oradaydım. Yüreğimde yasla, öfkeyle, inançla… Bu yüzden o yaşta bir çocuk değil, sanki yıllardır devrim yürüyüşünde olan bir neferdim. Mersin Meydanı’nda haykırırken, sadece bugünü değil, Menderes’in yarım kalan hayalini de dillendiriyordum. Mustafa Benlioğlu’nun uğruna mücadele ettiği hakların, onurlu bir yaşamın, sendikal özgürlüğün adını haykırıyordum.
Ve o 1 Mayıs, sadece bir miting değil, bir vedaydı belki de. Çünkü birkaç ay sonra 12 Eylül darbesiyle birlikte karanlık bir çağ başladı. İşkenceler, tutuklamalar, sürgünler… Ama bilinsin ki, biz oradaydık. Tanıklık ettik. Mücadeleye omuz verdik.
Bugün hâlâ o günün çocuklarıyız. Ama aynı zamanda bu ülkenin suskunluğunu bozan, gerçeği haykıran sesi olmayı sürdürüyoruz. Çünkü bizim tarihimiz; korkmadan yürüyenlerin, düşse de ayağa kalkanların, anıların yükünü omzunda onurla taşıyanların tarihidir.
Duran Öztürk / 1 Mayıs 1980’in tanığı, Menderes Bulut’un, Mustafa Benlioğlu’nun yoldaşı…