Zaman zaman, arabayla da olsa Bodrum Yarımadasını şöyle bir gezer dolaşırım. Nerede neler oluyor ya da olamıyor diye gözlemlemek için. Türkbükü’nde bir yol onarım çalışmasında, kafasında bareti ile birini gördüm. Bir de baktım ki bizim Zalimcan. “Hayırdır” demeye kalmadan, “öyle uzaktan söylenmek kolay, mesele sıcak asfaltın altına elini sokmaktır” deyince vallahi gözümde bir kat daha büyüdü.
İşte budur. Bizim Zalimcan, sahiden çok sahiplenir Bodrum’u. Hangi köşesinde sorun varsa ilgilenir ve çözmek için ne gerekiyorsa yapar. Sonuçta buraların çocuğu tabi. Bir yandan yaza hazırlanmak için çukur tarlası olan yollarımızı onarırken, bir yandan da boyu 70 santimetreyi ulaşan otları temizlemek için gayretle çalışan Bodrum Belediyesi personeline gaz veriyor. Öyle ya.. Bizim personele gaz vermeyince kilometre yapmıyor. Bilir Zalimcan.
Ama ben şöyle biraz gökyüzüne doğru çıkıp baktım Bodrum’a. Bir yandan canhıraş bir şekilde kaya delme makinaları, moloz kamyonları, beton mikserleri çalışırken, bir yandan da bazı yerlerde derin bir sessizlik hüküm sürüyor. Acaba neden ?
Mırıldanırken Zalimcan duydu ve dedi ki; “O sessiz yığın var ya, Bodrum’da deprem olursa biz ne yaparız diyen kader mahkumları. Hele Silivri’deki duvarlar sallanırken yaşananları düşününce, ne yapacaklarını şaşırdılar”. “Pardon ama Silivri’de deprem olduysa, sadece duvarlar mı sallandı?”. “Ohooo” dedi, “sen zannediyorsun ki deprem sadece Silivri açıklarında, denizin altında oldu. Oysa Silivri baştan sona fay hattı. Üstelik senin meslektaşlarından tam 11 tanesi de orada, dört duvar arasında”. Anladım tabi neyi ima ettiğini. Ne diyeceğimi bilemeden yine düşüncelere daldım.
Yaklaşık 35 yıldır Türkiye’nin hemen her karış toprağında imar planları ve imar davalarında bilirkişilik yaparım. Ama beni en çok etkileyenleri, İstanbul’da Okmeydanı (Şişli), Gaziosmanpaşa, Fikirtepe (Kadıköy) “kentsel dönüşüm” davalarıdır. Hele Okmeydanı’nda yapılan kentsel dönüşümün iptali davası için keşif yaparken polis kordonunda dolaştığımızı hiç unutmam. Berkin Elvan’ın öldürüldüğü sokağa girdiğimizde bütün gözler üzerimizde, polis toması hemen peşimizdeydi örneğin.
Şehir Planlama böyle enteresan bir meslektir. Örneğin 1990’lı yıllarda Doğu Karadeniz’de Ardeşen’in imar planlarını yaparken “Atmaca 53” denen yöre üretimi silahların, üniversitedeki masama, bana doğru bakarak konduğu bir ortamda (beşbuçuk saat üniversitedeki odamda rehin tutulmuştum) plan kararları verdim. Yaptığım imar planı ne iptal edildi, ne de raflarda tozlandı ayıptır söylemesi. Benim takip ettiğim kadarıyla 20 yıla yakın uygulamada kaldı.
Ardeşen’in 20 kilometre yukarısında bulunan Tunca’nın (yerli adıyla Dutha) ilk imar planını yaptım. Bir çoğunuz bilmez Tunca’yı. Oysa Tarabya’da yıllarca Ümit Besen’li müziklerin hayat bulduğu “Palet Restoran”ların sahipleri hep Tunca’lıydı. Bugün bile Moda İskelesine inerken “Koço Balık Restoran”ın sahipleri onlardır. Tunca ise, bağırsanız en yakın komşunuzun duymayacağı kadar dağınık bir yer.
Tunca, tarihte Kulha/Kolhis (Lazlar) Kavminin yaşadığı, arazisinde ayakta durmanın zor olduğu bir coğrafyadır. O hırçın coğrafyada ayakta kalabilmeniz için, sizin de hırçın/inatçı/pratik zekalı ve çalışkan olmanız zorunludur. Yoksa yaşayamazsınız. Tunca’lılar Ardeşen’e inip kahveye girince (Ardeşen sahildedir), Ardeşen’liler dışarıya çıkarmış bir zamanlar. Öyle bıçkın insanlar yani.
Günlerden bir gün genç bir adamın biri geliyor ve diyor ki; “ben sizin yerlerinizin %35’ini kamu alanlarını oluşturmak için alacağım”. Yahu şaka gibi. Adamın biri sesleniyor oradan; “sen ne diyorsun hoca, ben daha 2 ay önce hapisten çıktım. 4 metrekare yer için kardeşimi vurmuştum”. Hadi bakalım, gel de plan yap şimdi. Buradaki bütün mesele, kamu yararı ile bireysel beklenti arasındaki uzlaşmayı sağlamak.
Geçen 30 yıla rağmen o dönemin Tunca Belediye Başkanıyla hala görüşürüz. Yıllarca da Rizeliler Derneğinin onur konuğu olarak davetliydim. Bu da bu mesleğin en keyifli tarafı. Eğer “adil” olursanız, Anadolu insanı sizi başının üzerinde taşır. Azıcık sağa sola oynarsanız hemen anlaşılır ve sonrası sıkıntı.
Demek ki neymiş; TİKİNE (DİK) DURACAĞSUN, ORAN BURAN OYNAMAYACAK.. HALK ZATEN SENİ GÖRÜR..