Geçtiğimiz cumartesi günü Bodrum Fikir Kulübü olarak Toloman Otel’de toplandık. Katılım yüksekti. Her biri kendi alanında donanımlı dostlarımızla dört ana gündem üzerinden yürüttüğümüz toplantıda, Bodrum’un geleceğini doğrudan ilgilendiren konular masaya yatırıldı. Konuşmalar derin, değerlendirmeler yapıcıydı. En çok da şuna sevindim: Her birimiz farklı yaşam alanlarından, kuşaklardan, deneyimlerden gelmiş olsak da ortak akılda, ortak kaygılarda ve çözüm arayışında buluşabildik. İşte bu umut verici.
Su: Gündemin Değil, Varoluşun Meselesi
İlk gündemimiz Bodrum’un her geçen gün daha da yakıcı hale gelen su sorunuydu. Bu konu ne yazık ki hâlâ teknik değil, siyasi reflekslerle ele alınmaya çalışılıyor. Oysa artık gerçeklerle yüzleşme zamanı. Su yoksa yaşam da yok.
Toplantıda geçmişe kısa bir selam çakıldı. Merhum Belediye Başkanı Emin Anter’in Dalaman’dan su getirilmesine karşı çıkarken söylediği “Dolarla su sattırmam” sözü hatırlandı. O dönemin ruhu içinde anlamlı bulunan bu çıkışın, bugün geldiğimiz noktada Bodrum’un kaderini sınırlayan bir mirasa dönüştüğü belirtildi.
Bodrum’un yalnızca iç kaynaklarla bu yükü kaldıramayacağı artık net. Arıtma tesisleri, Ekin Ambarı gibi dere havzaları, yağmur suyu depolama sistemleri mutlaka değerlendirilmeli. Ancak bu pansuman çözümlerle yetinmek mümkün değil. Dış kaynaklardan su temini, zaman kaybedilmeden bilimsel ve kamusal bir projelendirmeyle gündeme alınmalı.
Kulübümüzün üyelerinden Zeki Özkeskin, yıllardır gönüllü olarak sürdürdüğü su araştırmalarıyla dikkat çekti. Jeolojik yapıdan yeraltı su haritasına, deniz suyu arıtma alternatiflerinden geçmişte yapılan hatalara kadar oldukça kıymetli bir çerçeve sundu. Gördük ki Bodrum’un su sorunu teknik bilgi, siyasi irade ve toplumsal duyarlılıkla aşılabilir. Yeter ki akıl ve bilim öne çıksın.
Yerel Yönetim ve Demokratik Duyarlılık
Toplantının ikinci bölümünde, Bodrum Belediyesi’nin son dönemdeki uygulamaları üzerine kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. Deniz Özdaş’ın görevden alınması ve ardından başlattığı sessiz direniş, yalnızca bir kişinin değil, kültürel üretimin ve kent belleğinin temsil sorunu olarak ele alındı. Bu süreçte belediyenin kamuoyunu doyurucu biçimde bilgilendirmemesi, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri açısından eksiklik olarak kayda geçti.
Yine Aya Nikola Kilisesi restorasyonu sürecinde, Başkan Tamer Mandalinci’nin yazar Murat Özyaba’ya yönelik kullandığı “Konforunuzu bozmadan kahvenizi için” cümlesi, toplantıya katılan pek çok kişi tarafından dışlayıcı ve küçümseyici bulundu. Oysa kent yönetimi, eleştirileri baskı değil, katkı olarak görmeli. Katılımcı demokrasi, farklı seslerin zenginliğidir.
Bu noktada kulübümüzde altı çizilen üç önemli başlık vardı:
Deneyim, genç enerjiyi bastırmak için değil, yön vermek için vardır.
Kuşaklar arasında üretim ve yönetişim köprüleri kurulmalıdır.
Kentler, kolektif bilinçle yönetilirse yaşanabilir olur.
Emlak Vergileri: Algı Operasyonuna Dönüşen Gerçekler
Toplantının üçüncü gündemi, kamuoyunun gündemine oturan emlak vergisi artışlarıydı. Eski Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Ülküm, bu konuda teknik bir sunum yaptı. Son dönemde bazı medya organlarında çıkan ve “CHP’li belediyeler halkı soyuyor” türünden manşetlerle pompalanan haberlerin, gerçekleri yansıtmadığı ortaya kondu.
Emlak vergisinin matrahı belediyelerce değil, Takdir Komisyonları tarafından belirleniyor. Bu komisyonlarda belediyeler yalnızca bir temsilciyle yer alırken, Maliye, Oda ve Muhtarlık gibi merkezi unsurlar çoğunluğu oluşturuyor. Yani fahiş artışların sorumlusu belediyeler değil, merkezi idaredir. Ancak bu gerçek halktan gizleniyor ve algı operasyonlarına malzeme ediliyor.
Bu konu üzerine yazılması istenen makalenin başlığı ise oldukça çarpıcıydı:
👉 “Emlak Vergisi Artışları Kimin Kararı? Halk Kimi Suçlayacağını Bilmeli!”
CHP ve Demokrasi Mücadelesi
Son olarak, ülke siyasetindeki gelişmeler ve CHP’nin konumlanışı tartışıldı. CHP’nin özellikle gözaltına alınan belediye başkanlarına sahip çıkan yeni mücadele dili, toplantı katılımcıları tarafından olumlu değerlendirildi.
“Terörsüz Türkiye” Komisyonu bağlamında, CHP’nin bu tür yapılara katılmasının elzem olduğu vurgulandı. Ancak bu katılımın salt formaliteye dönüşmemesi gerektiği, her toplantı sonrası kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği ifade edildi. Bu anlayış, yalnızca temsil değil, hesap soran muhalefet pratiğinin inşasıdır.
Sonuç: Fikir Üreten, Dayanışma Kuran, Geleceğe Bakan Bir Kulüp
Bodrum Fikir Kulübü toplantısı; fikirlerin çarpıştığı değil, birleştiği; kişisel öfkelerin değil, toplumsal sorumlulukların konuşulduğu bir platforma dönüştü. Yalnızca CHP’li belediyeler üzerinden yürüyen eleştirilere değil; merkezi yönetimin sorumluluğunu da net biçimde sorgulayan bir dil hâkimdi.
Bu toplantı bana bir kez daha şunu gösterdi: Bodrum’un sorunları büyük ama potansiyeli daha büyük. Eğer doğru örgütlenme, kamusal bilinç ve teknik akıl bir araya gelirse, Bodrum sadece güneşin değil, dayanışmanın ve çözümün de kenti olabilir.