Cumhuriyet Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde yayımladığı ve sosyalist partilerin AKP-MHP-DEM ittifakına karşı yaptıkları değerlendirmeleri içeren haber, yalnızca bir gazetecilik başarısı değil; aynı zamanda bugünün sol siyaseti için tarihsel bir turnusol kağıdı niteliğindedir.
Bu ülkenin toprakları, yalnızca verimli ovalar değil; binlerce yıllık düşünce geleneğini, isyanı, aydınlanmayı, eşitlik arzusunu ve direnme bilincini de taşır. Cumhuriyet, bu tarihsel coğrafyada Anadolu’nun birikimini taçlandıran bir aydınlanma hamlesidir. Her ne kadar bu hamle, karşı devrimci darbelerle, emperyalist iş birlikleriyle ve rant düzeniyle defalarca sarsılmış olsa da; toplumun içindeki o devrim ateşi hiç sönmemiştir.
Bu ateş, kimi zaman bir köylü isyanında, kimi zaman bir işçi grevinde, kimi zaman da ormanlarını savunan köylülerin çığlığında kendini göstermiştir. Emperyalist aşamanın ilk direnişi Anadolu’dan doğmuş, bu coğrafyanın ateşi 1917’de Rusya’da devrime ışık olmuştur. Sovyetler’in çelişkili ve trajik sonuna rağmen, Türkiye’nin yüreğinde o devrim ışığı hâlâ yanmaktadır.
Bugün, bu ülke yeniden bir dönemeçtedir. Kamu kaynakları talan edilmekte, tarım çökertilmekte, doğamız yağmalanmakta, gençler umutsuzlukla göç yollarına düşmekte, işçiler güvencesizlikle terbiye edilmek istenmektedir. Ülke yeniden bir devrim sürecinin eşiğindedir, ama bu kez devrim kendiliğinden değil; örgütlü bir halk iradesiyle, bilinçle, kararlılıkla gelecekse gelebilecektir.
İşte bu noktada Cumhuriyet gazetesinin haberinde sözü edilen sosyalist partilerin birbirine yakın değerlendirmeleri umut vericidir. TKP, TKH, SOL Parti, EMEP, HKP ve Devrim Hareketi’nin yaptığı tespitler; tarihsel bir kırılmanın ve yeni bir cephenin inşası için fikri bir temel sunmaktadır. Ancak bu yetmez.
Sağcı partiler, iktidar uğruna birbirlerinden nefret etseler dahi ittifak kurabiliyorken; sosyalistlerin hâlâ birleşememesi, bu ülkeye karşı sorumluluğumuzu yerine getiremediğimizin kanıtı olarak karşımızda duruyor. Bugün Türkiye’de laikliği, kamuculuğu, çevreyi, barışı, özgürlükleri ve emeği savunan bir halk cephesi olmadan hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz.
Tam da bu noktada, Cumhuriyet’teki söz konusu haberi okuduktan sonra beni arayan değerli yol arkadaşım Erhan Topanoğlu ile yaptığımız görüşme, yazının mayasını oluşturdu. Erhan Bey’in bu konudaki katkısı çok kıymetlidir. Sağ partilerin kolaylıkla bir araya gelebildiği, hatta çıkarları doğrultusunda ideolojik farklılıklarını hiçe sayabildiği bir ortamda; solun, sosyalistlerin, neden bir cephede buluşamadığını sorgulayan, çözüm arayan bir bakış sundu. Onun bu yapıcı ve derinlikli değerlendirmesi, bu yazının satır aralarında yankısını buldu. Erhan Bey’le yürüttüğümüz her sohbet gibi, bu konu da bilgi, değerlendirme ve ortak sorumluluk bilinciyle şekillendi.
Sosyalist Cephe, bir nostalji değil; bir zorunluluktur artık.
Bu cephe, seçim ittifaklarından ibaret bir hesap değil; cumhuriyetin kazanımlarını savunacak, yeni bir halkçı gelecek inşa edecek gerçek bir toplumsal projeye dönüşmelidir.
Eğer bugün birleşemezsek, yarın bir araya gelmek için geç kalmış olabiliriz.
Tarih, bizden yalnızca doğruyu söylememizi değil, doğru olanı yapmamızı da bekliyor.